Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Hatice Bulut sizler için hazırladı:
Dünyaca sınav veriyoruz 30 Aralık 2019’dan beri… Önce dedik ki; “Oooo! Çok uzak, bize gelmez!”. Sonra dedik ki; “Genetiğimiz farklı, bizi etkilemez!”. Yanıldık… 11 Mart 2020’de uyandık ki yayın organları TV, telefon, internet Türkiye’de de bizlere “EVDE KAL!” diyor.
Evet, ülkemizde 11 Mart 2020’de ilk corono virüs tanısı konuldu. Peki kime karşı savaşımız? Gözle görülebilse keşke. Hepimiz ellerimizi yıkamaktan egzama olduk… Düşüncelerimiz paranoyaklaştı… Ev karantinalarında gecemiz gündüzümüze karıştı… He rsöylenene inandık… Marketlere ve eczanelere akın ettik… Belki de en çok biz anneler endişelendik. Anne olduktan sonra anladık. Kendi canımızdan önce evlatlarımızı düşündük…
Kafanızı kurcalayan ve “Poliklinikte olsaydım da kendi çocuk doktoruma sorsaydım” diyebileceğiniz merak ettiklerinizin bir bölümünü, bilimin ışığı altında sizlere bu yazımda aktaracağım…
Corona Virüs Nedir?
Virüsler aynı anda hem canlı hem de cansız özellikleri gösteren biyolojik varlıklardır. DNA ya da RNA’ya sahip olmakla birlikte hücrelerden oluşmazlar. Yaşamak için mutlaka konakçı bir organizmaya ihtiyaç duyarlar. Corona virüsler genetik içeriği RNA olan virüslerdir. Bir hücreyi istila eden virüs, o hücrenin bazı bileşenlerini kullanarak kendisini kopyalar, daha sonra da kopyaları diğer hücreleri enfekte eder.
Corona virüs enfeksiyonlarında hastalık belirtileri; “ateş, öksürük, boğaz ağrısı, iştahsızlık, ishal, karın ağrısı, baş ağrısı ve kas ağrısı” şeklinde olabilir. Daha ağır belirti gösteren hastalarda zatürre ile uyumlu değişmiş solunum sesleri ve göğüs radyografisinde zatürre ile uyumlu bulgular görülebilir. Daha da ağır zatürre olgularında, dakika solunum sayısı artışı, nefes darlığı, oda havasında oksijen yetmeyerek kan gazı tetkiklerinde bozukluk, ek oksijen desteği hatta ARDS denilen tablo ile solunum cihazı desteği ve çoklu organ yetmezlikleri bazen de hasta kayıpları görülebilir. Çocuk hastaların oranı şuan için %1-2 arasında değişmektedir.
Yapılan çalışmalarda çocukların asemptomatik olabildikleri fakat başka kişiler için bulaştırıcı olabilecekleri gösterilmiştir. Çocuklarda kritik vakalar yayınlarda şuana dek genelde 1 yaş altı olarak belirtilmiştir. Çocuk yaş gruplarında belirtilerde ateş şart değildir. Ateşli olgular olabildiği gibi ateşsiz seyir de görülebilir.
Corona Virüs’ten Nasıl Korunulur?
- El temizliğine dikkat ederek bulaş riskini azaltın: Burun akıntısı, tükürük, balgam ile öksürerek ve hapşırarak damlacık yolu ile bulaşabildiği gibi temas yüzeyleri sayesinde de bulaşabilir. Bu da demek ki tokaşlaşma, öpüşme, enfekte yüzeylerin ellenmesi sonrası ellerin ağıza buruna göze sürülmesi ile bulaş olabilir. İşte bu nedenle korunmadaki ilk ve en önemli adım el temizliğidir. Elleri yıkarken; bilekler, avuç içi, ellerin sırt ve parmak araları ile tırnakların kenar ve uçları sabun ile köpürtülerek en az 20 saniye süreyle kuvvetlice ovuşturulur. Eller ılık su altında iyice durulanmalı ve kağıt havlu ile kurulanmalıdır. Dış ortamda bulunmak zorunda isek musluk yine kağıt havlu ile kapatılmalıdır.
- Kıyafetlerimizin temizliğine dikkat ederek bulaş riskini azaltın: bu dönemde mecburen işe gidiyorsak eve geldiğimizde ayakkabılarımızı küçük çocuklarımızın elleri ile ulaşabileceği yerlere koymayalım veya kapının önünde bırakalım. Dışarıdan içeriye girildiğinde direkt banyoya geçerek tüm dışarı ile temaslı kıyafetleri 60 derece ısı ile 1 saat yıkayalım. Kendimiz de banyo yapalım.
- Yaşadığımız alanların temizliğine dikkat ederek bulaş riskini azaltın: Cam, metal, plastik yüzeylerde 9 güne kadar kalabiliyor. Fakat soğuk ortamlarda çok daha uzun süreli virüs canlı kalabilir. %70 etil alkol, %0,5 hidrojen peroksit veya %0,1 sodyum hipoklorit ile yüzey dezenfeksiyonu ile 1 dakikada etkisiz hale gelebiliyor. Ev ve işyerlerinin temizliğinde dikkat edelim.
- Evde kalarak yayılımı azaltalım: Corona virüsünü alan bir kişi, hasta olduğunun farkına varmadan ve belirtiler ortaya çıkmadan virüsü yaymaya başlayabilir. Enfeksiyonlarda etkenin vücuda girmesi ile belirtilerin ortaya çıkmasına kadar olan süreç kuluçka süresi olup corona virüs için bu süre 2-14 gündür. Bu nedenle kişiden kişiye dış ortamlarda bulaş riskini azaltmak mecbur kalınan durumlarda insanlar arası mesafenin 1.5 metre civarı olması gerekmektedir.
Mümkünse bu dönemde evlerimizde kalarak acil olmayan sağlık ve beslenme ilaç ihtiyaçları dışında sokağa çıkmayalım. Sosyal izolasyon bu dönemde çok önemlidir. Bilim adamları bir virüsün ne kadar kolay ve hızlı yayıldığını R0 değeriyle, diğer bir ifade ile temel çoğalma sayısıyla hesaplayabiliyorlar.
Bu değer ile enfekte tek bir kişiden virüsün bulaştığı ortalama kişi sayısı tahmin ediliyor. Ocak 2020’de İngiltre’de NEJM dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre bu değer 2,2. Yani enfekte olmuş her bir kişi virüsü ortalama 2,2 kişiye daha yayıyor. İnsanların birbirleriyle ne sıklıkla temas ettikleri ve viral yayılımı azaltma çabaları gibi faktörlere bağlı olarak bu sayının değişmesi muhtemel. Bir salgını durdurmak için, her bir vakanın enfekte edebileceği ortalama yeni insan sayısının 1’in altında olması gerekiyor. Bu sebeple küresel salgın yaşadığımız bu günlerde evde kalalım! - Aşıları doktorunuza danışarak olabildiğince müsait periyotlarla yapılmasına devam edelim: COVİD-19’da ölümlerin çoğu zatürre nedeni ile olmaktadır. Virüsün akciğerlerde yarattığı harabiyete ek olarak tablonun üstüne eklenecek ikincil farklı bakteri kaynaklı zatürrelerde durumu ağırlaştırabilir. Aşıların uzun süreli olarak geciktirilmesi farklı salgın hastalıklara da yol açabilir. Bu nedenle aşılamanın olabildiğince devam etmesi gerekmektedir. Fakat bu dönemde virüs bulaş riskini göz önüne alarak öncelikle çocuk doktorunuz ile çocuğunuzun aşı takvimini konuşun. Mümkünse aşı için de evde sağlık hizmeti veren sağlık kuruluşları ile irtibata geçebilirsiniz.
- Beslenmeyi dengeli ve düzenli planlayarak vücut direncinin arttıralım: Abur cubur tüketimini kısıtlayarak protein, karbonhidrat ve yağ açısından dengeli beslenmeyi sağlayalım. Vücudun kendisinden farklı yapıda olan maddeleri (antijen) yabancı olarak algılayıp, onları yok etmek üzere harekete geçmesine bağışıklık (immünite) olarak tanımlıyoruz. İmmün sistemi güçlendirmek için başlıca probiyotik içerikli gıdalar, prebiyotik vasfında gıdalar, çinko, selenyum, demir, bakır içerikli besinler, omega 3 ve omega 6 yağ asitlerinden zengin gıdalar ve yeteri kadar C vitamin için bol meyve tüketelim. Bağışıklık sistemine en büyük desteklerden biri olan anne sütü ile ilk 6 ay beslenmeyi ihmal etmeyelim. Anne sütünü 2 yaşa dek sürdürelim.
Beslenme ve Vücut Direnci
Çinko: Çinko protein ve DNA sentezi, enzimlerin faaliyet göstermesi, hormonların depolanması ve salınımı, hafıza fonksiyonları, görme, tat alma, koku alma, büyüme ve gelişme gibi pek çok metabolik olaya katılmaktadır.
Çinko bağışıklık sistemini de çok yönlü etkiler. Doğuştan gelen bağışıklık hücrelerinin, nötrofillerin ve öldürücü hücrelerin gelişimini destekler. Ayrıca çinko antioksidan özelliği ile serbest radikallerin vücutta neden olduğu hasarın önlenmesinde rol oynar. Çinko daha çok et, karaciğer, fasulye, ceviz, fındık, tahıllar, yumurta ve deniz ürünlerinde bulunmaktadır. Günlük ihtiyaç; yenidoğan döneminde ilk 6 aya kadar 3 mg/gün, 1-10 yaş arasında 10 mg/gün, ergenlik döneminde 15 mg/gün, hamilelerde 20 mg/gündür.
Probiyotikler ve prebiyotikler: Besinlerle birlikte veya ayrı olarak alınan, immüniteyi düzenleyerek, bağırsaklarda besinsel ve mikrobiyal dengeyi sağlayarak sağlığımızı olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalara “probiyotik” adı verilir. Dış vücut yüzeyine göre barsak yüzeyi 100 kat fazla alan kaplamaktadır. Bu nedenle barsak florasının düzenlenmesi bağışıklık sisteminin gelişmesinde çok önemli rol oynar.
Fermente yiyecekler dediğimiz özellikle de süt ve sütten yapılan fermente süt ürünleri olarak adlandırılan, kefir, yoğurt, ayran probiyotikler için örnektir. Prebiyotikler ise canlı değildir. Kalınbarsakta bulunan yararlı mikroorganizmalar için seçici olup çoğalmalarına yardım ederler. Bunlar arasında fruktanlar (inülin, oligofruktoz), soya fasulyesi, oligosakkaritleri, galaktooligosakkaritler sayılabilir. Oligofruktozlar en çok buğday, sarımsak, soğan, pırasa, kuşkonmaz, enginar, muz ve anne sütünde bulunur.
Biz Anneler…
Çocuklarımız için her şeyi yapıyoruz… Bu karantina günlerinde de 7/24 evde hizmete devam ediyoruz. Ödevlerini takip ediyoruz, güçlü kahvaltılar, vitaminli ara öğünler hazırlıyoruz. Hem tablet telefon düşkünü olmasınlar diyoruz hem de ev maratonunun bir ayağında bakmışız ki internet bizlerin olduğu kadar çocuklarımızın da arkadaşı olmuş.moralleri bozulmasın diye güçlü görünmeye çalışıyoruz…
Halbuki ekonomik durgunlukla bazılarımıza ücretsiz izin verildi nasıl geçineceğiz diye düşüncelere daldık. Kimimiz evde oturmaktan can sıkıntısıyla patladık. Her zaman kendinden daha kötü durumda olnaları da düşün şükret derdi benim annem. Tıpkı diğer tüm iyi kalpli anneler gibi… Şükredin! Bu yazıyı okuyan karı koca sağlık çalışanı çiftler, polisler, eczacılar, market çalışanları, kuryeler ve aklıma henüz gelmemiş pek çok meslek grubu ebeveynler virüsü evlerindeki çocuklarına yaşlılarına bulaştırmamak için onları öpüp kokladılar; çocuklarını anneanneye veya diğer ebeveyne emanet ederek evlerinden 2-3 aylığına ayrıldılar.
İnşallah güneşin mutlu yüzünü tenimizde hissettiğimiz yaz günlerini parklarda kaydıraklarda kayan, deniz kenarında su ile oynayan çocukların cıvıltıları ile karşılayalım… Tüm anneleri sevgi ile kucaklıyorum.
Hatice Bulut
Doktor Hanım bilgileriniz için çok teşekkür ederim.