dogurganligi-etkileyen-faktorler

Doğurganlığı Engelleyen 13 Faktör!

Hayatlarını birleştirmeye karar veren her çift bu mutluluğu bir bebek ile taçlandırmayı hayal eder. Çiftlerden bazıları daha geçen ay bebek sahibi olmaya karar verip bu ay müjdeli haberi verebilecek kadar hızlı olsalar da bazıları yavrusunu kucağına alabilmek için yıllarca beklemek zorunda kalabilir.

Bu durumun sebebi her kadın ve erkeğin doğurganlık özelliklerinin farklı olmasıdır.

Peki doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörler nelerdir? Bu olumsuz faktörlerin etkilerini en aza indirmek için neler yapılabilir?

Doğurganlık Nedir?

İnsanlar yavrularını doğurarak dünyaya getiren ve sütle besleyen memeli canlılardır. İnsanlarda üreme; sperm ile yumurtanın bir araya gelerek hücre çekirdeklerini birleştirmesiyle başlayan ve doğum eylemi sonucu bir bebeğin dünyaya gelmesiyle son bulan mucizevi bir serüvendir.

İşte bu serüvene, yani üreme yeteneğine doğurganlık denir.

İnsan üremesinde gebelik sürecini yaşayan ve doğum eylemini gerçekleştiren kişi kadındır. Buna rağmen üremenin gerçekleşmesi için sadece kadının değil, erkeğin de sağlıklı bir üreme sistemine sahip olması gerekir.

Fakat bir bebek sahibi olmak umuduyla yola çıkan çiftlerin yaklaşık %10-15’i doğurganlık ile ilgili çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır.

Doğurganlığı Olumsuz Etkileyen Faktörler

Yeryüzündeki pek çok canlının sahip olduğu belirli ortak özellikler vardır. Uyarılara tepki verme, beslenme, solunum, sindirim, boşaltım, büyüme gibi üreme de bu canlılık özelliklerinden biridir.

Ancak bazı etkenler insanlarda doğal bir eylem olan çoğalmayı olumsuz etkilemektedir. Bu faktörlerin en önemlileri ise şunlardır:

Yaş

Metabolik olarak üreme hücrelerinin en sağlıklı üretildiği dönem 20’li ve 30’lu yaşlar arasındadır. Ancak günümüzde toplumu oluşturan bireylerin sosyal hayat içerisindeki rolü ve beklentilerinin değişmesi bebek sahibi olma yaşını da ileri almıştır.

Yani bireylerin eğitim hayatını sonlandırması, bir meslek sahibi olması, bir işe girerek ekonomik özgürlüğünü kazanması, evlenmesi ve biraz da eşiyle birlikte zaman geçirmek istemesi derken artık anne baba olma yaşı 40’lara yaklaşmakta, hatta geçebilmektedir.

Çevrenizde 45 yaşından sonra bebek sahibi olan tanıdıklarınız elbette olabilir; ancak bu durum herkesin bu yaşlardan sonra bebek sahibi olabileceği anlamına gelmez. Bizler hayatımızı planlarken üreme sistemimiz de her geçen yıl yavaşlamaktadır.

Kadınlarda 35 yaşından sonra belirgin bir şekilde azalan doğurganlık yeteneği, ilerleyen yıllarda daha da büyük bir hızla azalmaya devam edecektir. Bu sebeple bebek sahibi olmak isteyen ebeveynler yaş faktörünü dikkate alarak planlarını yapmalıdır.

Eğer anne ya da baba olmak için henüz kendinizi hazır hissetmiyor ve zamanın hızla geçtiğini düşünüyorsanız, üreme hücrelerinizi uzman kliniklerde dondurarak kısırlık faktörünü en aza indirebilirsiniz.

Kilo

Östrojen hormonu, yumurtalıklarda üretilen ve kadın rahmini gebeliğe hazırlayan önemli bir hormondur. Bu hormonun normalden az ya da fazla salgılanması, kadınların gebe kalma olasılığını düşürmektedir.

Yapılan araştırmalar yağ hücrelerinin az da olsa bir miktar östrojen ürettiğini göstermektedir. Öyleyse fazla kilolu veya ideal kilo değerinin çok altında olmak bu salgının normalden fazla ya da az olmasına sebep olarak gebeliği engelleyebilir.

Bu nedenle hamile kalmak isteyen kadınların kilolu ya da çok zayıf olmamaya dikkat etmesi, ideal kilo aralığında kalmaya özen göstermesi önemlidir.

Kiloluyken hamile kalınmalı mı? Konulu yazımızı okuyabilirsiniz. Bağlantıya tıklayın.

https://www.bebek.com/kiloluyken-hamile-kalinmali-mi/

Genetik Aktarım

Hangi sağlık problemi ile gidilirse gidilsin, doktorların ilk olarak bu hastalığın ailenizdeki bireylerde olup olmadığını sormasının sebebi genetik aktarımdır.

Bizler dünyaya gelirken sadece annemizin göz rengini ya da babamızın boy uzunluğunu değil, taşıdıkları genetik rahatsızlıkları ya da bu rahatsızlıklara yakalanma yatkınlıklarını da alıyoruz.

Bu nedenle annenizin erken yaşta menopoza girmiş olması, kesin olmamakla birlikte sizin de erken yaşta üreme hücrelerinizde, dolayısıyla doğurganlığınızda belirgin bir azalma olabileceğini aklınıza getirmelidir.

Böyle bir ihtimal var ve yakın gelecekte bebek sahibi olmayı düşünmüyorsanız yumurta hücrelerinizin dondurulmasını isteyebilirsiniz.

dogurganlık

Sigara ve Alkol Kullanımı

Yapılan araştırmalar, kısırlık sorunu yaşayan bireylerin %13’ünde problemin sigara ve alkol gibi bağımlılık yapan maddelerden kaynaklandığını göstermektedir. Bu maddeler sadece anne karnındaki cenine değil, üremeyi sağlayan hormonların üretimine de zarar vermektedir.

Çiftlerde üreme hücrelerinin kalitesini düşürmekte, verimli döllerin gelecek nesillere aktarılmasını engellemektedir. Sağlıklı bir çocuk sahibi olmak isteyen bireylerin bağımlılık yapan zararlı maddelerden kesinlikle uzak durması gerekir.

Tıbbi Geçmiş

Kadın hastalıklarından kaynaklı geçirilen cerrahi operasyonlar, kemoterapi, radyasyon tedavisi gibi yöntemlere maruz kalmış olmak doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.

Çünkü bu yöntemler, kadınlarda yumurtalıklara zarar vererek yumurta rezervini azaltabilir. Herhangi bir sebeple üreme sisteminize zarar verebilecek bir tedavi görmek zorunda kalırsanız, mutlaka tedaviye başlamadan önce yumurta veya sperm hücrelerinizin dondurulmasını sağlamanız gerekir.

Tiroid Hastalıkları

Bebek sahibi olamayan bireylerde doktorların ilk kontrol ettiği değerlerin başında tiroid bezinin salgıladığı hormonlar gelmektedir. Çünkü, tiroit bezinin normalden az veya fazla çalışması, yumurtalık fonksiyonlarını bozarak hamile kalmayı engeller.

Çok sık rastlanan bu hastalık kısırlık sebebi olarak karşımıza çıkabilmektedir. Genellikle basit bir ilaç tedavisiyle problem kısa sürede çözülür.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar

Genital siğiller, frengi, klamidya ve bel soğukluğu gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar kadınlarda yumurta kanallarına ya da yumurtalıklara zarar vererek hamile kalmayı engelleyebilir.

Bu enfeksiyonlardan korunmak için çok partnerli, korunmasız bir cinsel hayattan uzak durmak gerekir.

Aşırı Spor

Ağır ve uzun süreli egzersizler yumurtlamayı engelleyerek gebe kalmanın önüne geçer. Bu nedenle haftada 5 saati aşacak ağır tempolu ve yorucu egzersizlerden uzak durulmalıdır.

Kafein

Güne bir fincan kahve ile başlamak iyi gelebilir. Fakat her şeyin fazlasının zarar olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir.

Günde 5 fincandan fazla kahve içildiğinde vücuda alınan kafein, olgunlaşmış kadın üreme hücresinin follop tüpüne, oradan da rahme atılmasını sağlayan kasların çalışmasını, yani doğurganlığı olumsuz etkiler. Böylece ne döllenme ne de embriyonun rahme ulaşması gerçekleşebilir.

Stres

İş hayatı, trafik veya geçim kaygısı günümüzde çoğumuz için büyük bir stres kaynağıdır. Bu kaynak, depresyon ve üzüntü gibi psikolojik etkilerin yanında fiziksel rahatsızlıklara da sebep olabilir.

Bu fiziksel rahatsızlıkların başında ise üreme sistemi bozuklukları gelmektedir. Çünkü stres, vücuttaki enzim ve hormon seviyesini değiştirerek yumurtlamayı engeller ve hamile kalmanın önüne geçer.

Kimyasallara Maruz Kalma

Şampuan, parfüm, temizlik ürünleri, mobilya boyaları, tiner, duvar boyası, yapıştırıcı ve daha birçok ürün kalitesiz olup zararlı kimyasallar içermesi durumunda; kadınlarda yumurtlamayı, erkeklerde sperm üretimini engelleyerek kısırlığa sebep olabilir. Bu nedenle kullanılan ürünlerin içeriğinde zararlı kimyasallar ve ağır metaller bulunmamasına dikkat edilmelidir.

Emzirme

Emzirme döneminde göğüslerden süt salgılanması prolaktin adı verilen hormonla gerçekleşir. Bu hormon, yumurtlamayı baskılama özelliğine sahiptir. Emzirme döneminde prolaktin düzeyi yüksek olduğundan gebe kalma olasılığı düşüktür, ancak bu durum asla bir doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmamalıdır.

Doğum Kontrol İğneleri

Uzmanlar doğum kontrol iğnesi ile korunan kadınlarda iğnenin bırakılmasından 1 ay sonra gebe kalınabileceğini söylemektedir. Ancak bazen bu süre 3 aya kadar çıkabilir. Bu sebeple iğne ile korunma sonrası hamile kalamama durumunda panik yapılmamalı ve bir süre daha iğnenin etkisinin geçmesi beklenmelidir.

Dünyanın her yerinde insanlar kısırlıkla mücadele etmektedir. Kısırlıkla mücadelede kullanılan yöntemler bireylerin yaşadığı kültür ve dini inanıştan etkilenmekte, bu sebeple dünyanın belli yerlerinde değişiklik göstermektedir.

Ancak yine de kullanılan tedavi ve tekniklerin temelinde doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörler ile mücadele yer almaktadır. Sorunun kaynağı doğru tespit edilip gerekli tedavi uygulandığı sürece, bebek bekleyen çiftlerin büyük bir çoğunluğu yavrularını sağlıkla kucaklarına alacaktır.

Post navigation

Bir yanıt yazın

Beta HCG Nedir?

Hamilelik Belirtileri: Koku Hassasiyeti

Çikolata Kistleri (Endometriozis)