Doğurganlık – Bebek.com https://www.bebek.com Hamilelik, Bebek, Çocuk ve Anne Sağlığı Wed, 27 Nov 2024 12:53:26 +0000 tr hourly 1 https://www.bebek.com/wp-content/uploads/2022/12/cropped-cropped-bebek-favicon-192x192-1-32x32.png Doğurganlık – Bebek.com https://www.bebek.com 32 32 Klomen Kullanımıyla İlgili Bilinmesi Gerekenler https://www.bebek.com/klomen/ https://www.bebek.com/klomen/#respond Wed, 27 Nov 2024 12:49:03 +0000 https://www.bebek.com/?p=81940 Kadın hastalıkları ve doğum alanında tedavi gören hastaların sıklıkla kullandığı ilaçlardan biri olan klomen hakkında merak edilen soruların yanıtlarını Kadın Hastalıkları Doğum ve Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Doç. Dr. Pınar Yalçın Bahat yanıtladı.

 Klomen (aktif maddesi klomifen), genellikle fertilite (kısırlık) tedavisi için kullanılan bir ilaçtır. Özellikle ovulasyon (yumurtlama) sorunları yaşayan kadınlarda, yumurtlama sürecini uyararak hamile kalmayı kolaylaştırmak amacıyla kullanılır. Klomen, vücutta östrojen etkisini taklit ederek, beyin ve yumurtalıklar arasındaki iletişimi düzenler. Bu sayede yumurtlamayı tetikler ve yumurtlama problemi olan kadınlarda gebelik şansını artırabilir.

Klomen, hipofiz bezine etki ederek, vücutta FSH (folikül uyarıcı hormon) ve LH (luteinizan hormon) üretimini artırır. Bu hormonlar, yumurtalıkların olgunlaşmasını ve yumurtlama sürecinin başlamasını sağlayan temel hormonlardır. Böylece, kadınlarda yumurtlama stimülasyonu yapılmış olur.

Özellikle açıklanamayan infertilitede önemli yeri var!

Klomen, “klomifen sitrat” ana maddesinden elde edilen bir ilaçtır ve özellikle gebe kalmak isteyen kadınlar tarafından kullanılır. Klomen özellikle açıklanamayan infertilite dediğimiz her şeyi normal gözüken, yapılan ultrason ve hormon testlerinde bir problem görülmeyen hasta grubunda sıklıkla kullanılır.

Regl dönemi kullanımı kişiye göre düzenlenir ve ardından kişinin belli aralıklarla düzenli cinsel ilişkiye girmesi istenir.

Çoğunlukla bu tedaviye cevap vermeyen kişilerde farklı hormon ilaçlarıyla yumurtalıkların uyarılması aşamasına geçilir. Bu kısımda da başarılı olunmazsa direkt tüp bebek uygulamaları yapılır.

Klomen’in özellikle yumurta gelişimi ve yumurtanın çatlaması için kullanıldığı düşünülse de erkeklerde de uygun sperm gelişimi ve hareketliliği için kullanılır.

Polikistik over hastalarında kullanımı önemli.

Klomen uygulandığı ay etki etmekle birlikte, bazen etkisi bir sonraki ayda da görülebilir. Özellikle polikistik over dediğimiz çok sayıda yumurta çıkışı olan kadınlarda kullanımı büyük önem taşır.

Klomen hipofiz dediğimiz kafa içi bölgeye etki ederek östrojen karşıtı etki gösterir. Böylece yumurtalıklardaki foliküllerin yani yumurtaların uyarılarını artırıp daha sağlıklı gelişim göstermelerine yardımcı olur.

Doktor kontrolünde ve reçete ile kullanımı şart.

Klomen, doktor tarafından verilen reçeteye ve kişinin sağlık durumuna bağlı olacak şekilde kullanılır. Ancak genel olarak kullanım talimatları şu şekildedir:

 Kullanım Alanları:

  • Polikistik over sendromu (PCOS) gibi yumurtlama sorunları olan kadınlarda,
  • Ovulasyon bozuklukları yaşayan kadınlarda,
  • Bazen infertilite tedavisinde, doktorların önerisiyle kullanılır.
  1. Dozaj ve Kullanım Süresi:

    • Kadınlar için: Klomen genellikle her ay, bir veya birkaç döngüde kullanılır.
    • İlk tedavi: Genelde 50 mg (1 tablet) günde bir kez, 5 gün boyunca kullanılır. Bu tedavi genellikle adetin 5. günü başlar. Eğer bu dozla yumurtlama sağlanmazsa, doktor dozu artırabilir (75 mg veya 100 mg’a kadar).
    • Tedaviye başlanmadan önce yumurtalıkların ve rahim iç tabakasının durumu, ultrason ve kan testleriyle değerlendirilir.
    • Eğer ovulasyon gerçekleşirse, genellikle adet dönemi beklenir ve gebelik testi yapılır.
  2. Erkeklerde Kullanımı:

    • Erkeklerde düşük testosteron seviyeleri ve sperm üretim sorunları olan infertilite vakalarında da klomen kullanımı düşünülebilir. Dozaj ve kullanım süresi, doktorun önerilerine göre belirlenir.

 Klomen’in Yan Etkileri:

 Klomen, genellikle iyi tolere edilir, ancak bazı kişilerde yan etkiler görülebilir. Bunlar şöyle sıralanabilir:

  • Sıcak basmaları
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Görme değişiklikleri (bulanık görme veya ışığa duyarlılık)
  • Yumurtalık büyümesi veya şişliği
  • Duygusal dalgalanmalar
  • Aşırı yumurtlama (çoklu gebelik riski artar)

 

Klomen Kullanımında Dikkat Edilmesi Gerekenler:

 Herhangi bir ilaç kullanmadan önce, özellikle Klomen gibi hormonal tedavi içeren ilaçların kullanımı konusunda mutlaka bir doktora danışılmalıdır.

  • Doktorun önerdiği dozda kullanmak önemlidir. Aksi takdirde, aşırı dozda kullanmak yumurtalıkların aşırı uyarılmasına (OHSS) yol açabilir.
  • Hamilelik ihtimali: Klomen tedavisi sırasında, gebelik gerçekleşme olasılığı arttığı için düzenli olarak gebelik testi yapılması önerilir.
  • Yan etkiler: Klomen kullanırken herhangi bir yan etki hissederseniz, derhal doktorunuza başvurmanız gerekir.

Tüp Bebek Tedavi ile ilgili makalemizi okumak için tıklayın!

https://www.bebek.com/tup-bebek-tedavisi-hakkinda-merak-edilen-her-sey/

]]>
https://www.bebek.com/klomen/feed/ 0
Gebelikte Smear Testinin Önemi https://www.bebek.com/gebelikte-smear-testinin-onemi/ https://www.bebek.com/gebelikte-smear-testinin-onemi/#respond Tue, 22 Feb 2022 10:00:00 +0000 https://bebek.com/?p=2016 Gebelikte Smear(Simir) Testi

Doğurganlık hızının yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelerde, gebelik döneminde ortaya çıkan kanserler ciddi bir sorun oluşturuyor.

Rahim ağzı, meme ve yumurtalık kanseri gebelik döneminde en sık görülen kanserler.

Araştırmalara göre her 1000 gebelikten birinde kanser görülüyor. Bu nedenle gebeliğin başlangıcında rahim ağzı, meme ve yumurtalık kanseri açısından kontrol önem taşıyor.

Bu yüzden Acıbadem Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Fuat Demirkıran gebeliğin başlangıcında kanser taraması yapılması öneriyor.

Smear (Simir) testinin önemini bir kere daha kavratan makalemiz için tıklayın: https://www.bebek.com/duzenli-yapilan-smear-testi-rahim-agzi-kanserini-onluyor/

Uzmanlar, gebelik ile birlikte en sık görülen kanserin rahim ağzı kanseri olduğunu, yaklaşık 1200 gebenin birinde aynı zamanda rahim ağzı kanseri görüldüğünü belirtiyor.

“Gebelikte Smear(Simir) Testi ne zaman yapılmalı?” cevabı bu videoda:

Başka bir açıdan bakıldığında 35 rahim ağzı kanserinin birinde gebelik olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Fuat Demirkıran:

“Bundan sonra gebelikle birlikte ikinci en sık görülen kanser, meme kanseridir ve 2000 gebeliğin birinde görülür. Ancak son yıllarda meme kanseri gebelik birlikteliğinin arttığı dikkati çekmektedir. Gebelikle birlikte üçüncü en sık görülen kanser, yumurtalık kanseridir. Ayrıca kan kanserleri ve bağırsak kanserleri de gebelikte birlikte sık görülebilen kanserlerdir.“

Gebelikte görülen kanserlerde artış var. Son yıllarda yapılan araştırmalar gebelikte kanser görülme sıklığının bir miktar arttığını gösteriyor.

Bunun temel nedenini, değişen zaman içinde toplumlarda sosyal yapının değişmesine bağlayan Prof. Dr. Fuat Demirkıran şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Bu değişikliklere ve yardımcı üreme tekniklerindeki gelişmelere paralel olarak çocuk doğurma isteği ileri yaşlara kaymıştır. Ayrıca, genel olarak bakıldığında, yaş ilerledikçe kanser görülme sıklığı artar. Bu bağlantılar nedeni ile son yıllarda gebelik ve kanser birlikteliği bir miktar artmıştır.“

Gebelikte Kanser Taraması

Kadın sağlığı açısından en önemli dönemlerden biri olan gebelik döneminde, oluşabilecek bir kanser riskine karşı yapılan muayenelerde daha dikkatli davranılması öneriliyor.

Smear(Simir) testiniz pozitif çıktı ve ne yapmanız gerektiğini merak ediyorsanız, izleyin:

Yapılması gereken kontrollerle ilgili olarak Prof. Dr. Fuat Demirkıran şunları ekliyor:

“Özellikle gebeliğin başında yapılan gebelik muayeneleri sırasında, sık görülen kanserlere ait bulgular aranmalı ve gerektiğinde bazı testler yapılmalıdır. Rahim ağzı kanseri ve meme kanseri gebelikte sık görülen kanserlerdir. Bu nedenle gebelik muayeneleri sırasında memelerde muayene edilmelidir. Ancak gebelikte memelerin büyümesi sonucunda, küçük tümörler muayene sırasında saptanmayabilir. Bu muayene sırasında saptanan kitleler, meme derisindeki çekilmeler, asimetrik cilt kalınlaşmaları, meme başı anormallikleri, kanlı akıntılar ve koltuk altı bezelerini büyümesi meme kanseri yönünden değerlendirilmeli ve anne adayı bu bulgulara karşı uyarılmalıdır.”

Rahim Ağzı Kanserinin Erken Tanısı

Gebelikte kanserle ilgili yapılması gereken bir diğer önemli işlem de, erken gebelik kontrolleri sırasında vajinal akıntı araştırması yapılması.

Gebelikte rahim ağzı kanserinin erken tanınmasını sağlayacak olan bu işlemin, düzenli olarak yapılmaması rahim ağzı kanserinin artmasına zemin oluşturuyor.

Prof. Dr. Fuat Demirkıran konu hakkında şunları ekliyor:

“Maalesef gebelik sırasında görülen kanamalar gerek hasta ve gerekse hekim tarafından sıklıkla gebelikle ilişkili kanamalar olarak kabul edilmekte ve o yönde işlemler yapılmaktadır. Gebelik sırasında görülen her kanama gebelikle ilişkili değildir. Rahim ağzı kanserinin bir bulgusu da olabilir.

Özetlemek gerekirse, her gebeliğin başında en az bir kez vajinal smear araştırması yapılmalı ve gebelik sırasında görülen kanamalarda rahim ağzı da incelenmelidir. Diğer kanser türleri için gebelik sırasında bir bulgu oluşmadıkça araştırma yapmaya gerek yoktur. “

Gebelikte Kanser Tedavisi

Gebelikte kanser tedavisi yapılırken annenin yaşamının ön planda tutulması gerekiyor.
  • Gebeliğin ilk 3-4. ayında saptanan kanserlerde, gebelik sonlandırılarak kanserin tedavi edilmesi yoluna gidiliyor.
  • Gebeliğin son 7-8. ayında saptanan kanserlerde bazen çok kısa bir süre beklenerek doğum gerçekleştiriliyor ve tedaviye başlanıyor.
  • Gebeliğin 5-7. ayı arasında saptanan kanserlerde tedaviye başlama zamanının anne ve baba ile birlikte kararlaştırılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Fuat Demirkıran sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bu dönem kanserlerinde anne hayatı ön planda tutularak çoğu zaman bebek feda edilir. Gebelikte kansere yönelik her tanı ve tedavi girişiminde bebeğin yaşamı etkilenebileceğinden, anne ve babaya konu ayrıntıları ile anlatılmalı ve izin alınmalıdır. Rahim ağzı kanseri dışındaki kanserlerde bebeğe zarar vermeksizin gerekli ameliyatlar yapılabilir. Bunun için en uygun dönem gebeliği 14-16. haftalarıdır. Gerektiğinde gebelik sırasında kemoterapi denilen kanser tedavileri uygulanabilir. Gebeliğin ilk 2-3 aylık dönemi dışında bu tedavilerin bebeği olumsuz şekilde etkilediği gösterilmemiştir. Gebelikte radyasyon (ışın) tedavisi yapılmamalıdır. Bebeğe daima zarar verir.”

Embriyon Dondurulması

Gelişen tıp teknolojisiyle, artık kanser olan kadınların tedavi sonrasında hamile kalmalarını sağlayacak uygulamalar başarıyla yapılıyor.

Bunların başında yöntem embriyon dondurulması geliyor.

Prof. Dr. Fuat Demirkıran, embriyon dondurulması ilgili olarak şu bilgileri veriyor:

“Bu amaçla kanser tedavisi öncesi anneden yumurta alınır. Babadan alınan sperm ile bileştirilerek embriyon (bebeğin ilk hali) oluşturulur ve dondurularak saklanır. Tedavi sonrasında anne rahmine koyularak büyümesi sağlanır. Bu yöntem ülkemizde de yapılmaktadır. Deneme aşamasında olan ve henüz uygulamaya girmemiş iki yöntem daha vardır. Bunlardan birinde, yumurta dondurularak saklanmaktadır. Ancak henüz başarılı olunmamıştır. Bir diğer yöntem, yumurtalık parçalarını dondurmak ve kanser tedavisi sonrası cilt altına yerleştirmektir. Bu yöntemde hayvanlarda denenmektedir. İnsanlarda henüz istenen başarı sağlanamamıştır.”

Hepinize sağlıklı günler dileriz…

]]>
https://www.bebek.com/gebelikte-smear-testinin-onemi/feed/ 0 https://www.youtube.com/embed/ASE7qD0hubY Doğurganlık - Sayfa 1 - Bebek.com nonadult
Doğum Kontrol Hapı Rahim Duvarını Kalınlaştırır mı? https://www.bebek.com/dogum-kontrol-hapi-rahim-duvarini-kalinlastirir-mi/ https://www.bebek.com/dogum-kontrol-hapi-rahim-duvarini-kalinlastirir-mi/#respond Mon, 07 Sep 2020 10:00:09 +0000 https://www.bebek.com/?p=28736 Doğası gereği her ay kadınların yumurtalıkları döllenme gerçekleşecekmiş gibi kendini hazırlar. Yumurtanın olgunlaşması ve sperm ile birleşmesi için öncelikle östrojen ve progesteron hormonlarının salgılanma düzeyi artar.

Bu artış kadın rahminin kalınlaşmasına sebep olur. Bu kadının rutin adet döngüsünün bir parçasıdır. Ancak başka faktörler de bazen duvarın kalınlaşmasına sebep olurken doğum kontrol hapı rahim duvarını kalınlaştırır mı sorusu da büyük bir merak konusu olmuştur.

Rahim Duvarı Kalınlaşması Neden Olur?

Östrojen ve progesteron hormonları her ay sanki gebelik gerçekleşecekmiş gibi embriyoya büyüyüp gelişeceği güvenli bir ortam hazırlar. Yumurtalıklardan salgılanan östrojen rahim iç zarındaki kılcal damar miktarını arttırarak kalınlaştırmaya başlar.

Progesteronun devreye girmesiyle bu kalınlaşma daha da artar.  Böylece olur da sperm ile yumurta birleşir ve sonucunda oluşan zigot büyüyüp embriyoyu oluşturursa, embriyo bu duvara tutunup büyüyebilir.

Rahim duvarı her ne kadar her ay gebelik gerçekleşecek gibi kalınlaşsa da her seferinde döllenme gerçekleşmeyeceğinden kalınlaşan duvarının dışarı atılması gerekir. İşte rahim duvarının bir miktar kan ile dışarı atılması olayı da regl kanaması yani adet görme dediğimiz olaydır.

Her ay düzenli olarak bu hazırlıkların yapıldığı rahim duvarına tıp dilinde endometrium adı verilir. Adet düzeni bozulduğunda rahim iç zarını oluşturan hücreler normalden fazla büyüyerek rahim duvarı kalınlaşması, diğer bilimsel adıyla endometrial hiperplazi dediğimiz olaya sebep olur.

Rahim Duvarı Kalınlaşması Nasıl Tespit Edilir?
rahim-duvari-kalinlasmasi-nasil-tespit-edilir

Rahim duvarı kalınlaşmasını kişinin kendisinin tespit etmesi oldukça zordur. Kendinizde gördüğünüz bazı belirtiler sonrasında ancak bir kadın doğum uzmanıyla görüştüğünüz zaman teşhis konulabilir. Bu rahim duvarı kalınlaşması belirtileri şunlardır:

  • Adet kanamalarında düzensizlik
  • Regl periyotlarının aralarında görülen kanamalar
  • Vajinal bölgede hassasiyet
  • Regl dönemlerinde şiddetli kasılma ve kasık ağrıları
  • Yüz ve vücudun farklı bölgelerinde sivilcelenme
  • İlişki sonrası lekelenme ya da kanama
  • Özellikle adet dönemlerinde fazla terleme

Bu belirtilerden bir ya da birkaçı sizde varsa vakit kaybetmeden bir jinekolog ile görüşmelisiniz. Ayrıca hiçbir belirti olmadan da bu sorun sizde olabilir. Bu sebeple belli aralıklarla her kadının düzenli doktor muayenesi olması gerekir.

Doğum Kontrol Hapı Rahim Duvarını Kalınlaştırır mı?

Rahim duvarı kalınlaşmasının farklı tedavi yöntemleri vardır. Bu yöntemler kişinin yaşına, çocuk isteyip istememesine, doğurganlığına ve menopoz döneminde olup olmamasına göre değişkenlik gösterir. Bu noktada kafanızda doğum kontrol hapı rahim duvarını kalınlaştırır mı diye sorular olduğunu biliyoruz.

Rahim duvarı kalınlaşmasında birçok kriter değerlendiriliyor olsa bile sorunun kaynağında hormonların çalışması olduğu için sanılanın aksine doğum kontrol hapları bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılır. Dolayısıyla doğum kontrol hapları rahimde oluşan duvarı kalınlaştırmaz, aksini soruna çözüm olur diyebiliriz.

Doğum kontrol hapları, östrojen ve progesteronu birlikte içeren haplar olduğu için tedavi edici özelliği bulunur. Tek başına östrojen hormonu ilacı alırsanız bu rahatsızlık daha da tetiklenebilir. Bu nedenle hormonların birlikte ve uyum içinde çalışması genelde rahim duvarı kalınlaşması tedavisi için sürece doğum kontrol hapları ile başlanır.

Eğer menopoz öncesi dönem ya da menopoz dönemi içerisindeyseniz hormonlarınız eskisi gibi çalışmadığı için doktorunuz farklı tedavi yöntemleri kullanmayı tercih edebilir. Bazen bu tarz durumlarda cerrahi müdahale ile rahmin ya yumurtalıkların alınması dahi gerekebilir.

Bu bilgiler doğrultusunda rahim kalınlaşmasına genellikle progesteron hormonunun düzensiz çalışmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu sebeple tedavi yöntemi de bu hormonun östrojen hormonuyla birlikte vücuda alınmasından geçer.

Bu iki hormon sadece doğum kontrol haplarında olduğu için özellikle erken yaşlarda tedavisi bu hapların kullanımı ile sağlanır. Bu sebeple doğum kontrol hapları rahim duvarının kalınlaşmasına sebep olmaz.

“Doğum Kontrol Hapları Kullanımı ve Detayları” Konulu yazımızı okumak için aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz.

Doğum Kontrol Hapları Kullanımı ve Detayları: https://www.bebek.com/dogum-kontrol-haplari-kullanimi-ve-detaylari/

]]>
https://www.bebek.com/dogum-kontrol-hapi-rahim-duvarini-kalinlastirir-mi/feed/ 0
Rahim Perde Nedir? Gebeliği Engeller mi? https://www.bebek.com/rahim-perde-nedir-gebeligi-engeller-mi/ https://www.bebek.com/rahim-perde-nedir-gebeligi-engeller-mi/#respond Sat, 08 Aug 2020 10:00:49 +0000 https://www.bebek.com/?p=28455 Bebek sahibi olmak, birçok çiftin hayalidir. Gebelik planlayan çiftler bu hayallerine kavuşabilmek için yumurtlama dönemini takip ederek hamile kalmayı denerler. Bu sıklıkla tercih edilen bir yöntemdir. Ancak uzun süre korunmasız cinsel birliktelik yaşanmış olmasına rağmen hamilelik sağlanamamış olabilir.

Bu gibi durumlarda eşler, detaylı muayeneler sonrasında üreme sistemlerini olumsuz yönde etkileyebilecek birtakım sorunlarla karşılaşabilirler. Hem erkekte hem de kadında bebek sahibi olmayı engelleyen bazı durumların varlığı söz konusu olabilir.

Rahim perde sorunu da bu tetkikler sırasında ortaya çıkabilen ve kadın üreme sistemini olumsuz yönde etkileyebilen bir rahatsızlıktır.

Birçok kadının hakkında çok az şey bildiği rahimde perde nedir, neden olur? Tanısı ve tedavisi nasıldır? Gebe kalmaya engel olur mu, birlikte inceleyelim.

Kadınlarda Rahim Sağlığı

Rahim yani uterus, bir embriyonun gelişip büyümek için ihtiyaç duyduğu alanı sağlayan yapıdır. Bu yapının sağlıklı olması, gebeliğin seyri açısından büyük önem taşır. Bazı kadınlarda doğuştan veya sonradan birtakım rahim anomalileri meydana gelebilir.

  • Rahim duvarında yapışma (Adenomiyozis)
  • Rahim içi perde
  • Rahim kalınlaşması
  • Miyomlar
  • Endometriozis (Çikolata kisti)
  • Rahim içi zarı iltihabı bunlardan bazılarıdır.

Uterusta doğuştan gelen bir yapısal bozukluk olan ‘Rahim perde nedir?’ sorusu sıklıkla merak edilmektedir.

Rahim Perde Nedir?

Uterus, armut şeklini andıran, iki yan tarafından fallop tüplerine doğru uzanan, güçlü bir kas yapısına sahip bir kadın üreme sistemi organıdır. Bu yapının yukarıdan aşağıya doğru inen bir perde veya zar ile ortadan ikiye bölünmesi veya daralması durumu rahim perdesi yani tıbbi adıyla septat uterus olarak tanımlanır. Çatal rahim, uterin septum ve rahim içi perde gibi terimler de bu tip uteruslarda kullanılan terimlerdir.

Uterusu iki parçaya böler gibi ayıran bu zar, derinliğine göre farklı türlere ayrılabilir.

  • Parsiyel (Hafif dereceli, çok derin olmayan zar yapısı.)
  • Derin (Rahmin boyutunu etkileyen daha derin perde varlığı.)
  • Komplet (Servikse kadar uzayan perde.)
  • Vajinayı içine alan (Rahim ağzını geçerek vajinaya kadar ulaşan perde.)

Oluşan duvarın boyutu, rahmin alt kısmına ne kadar indiğine göre değişir.

Rahimde Perde Neden Olur?

Rahimde perde olduğunu öğrenen kadınların bir diğer merak ettiği konu ise ‘Rahim perde neden olur?’ sorusudur.

Uterin septum, sonradan oluşan değil doğumsal bir anomalidir. Yani doğuştan gelen genetik bir durumdur. Bebek anne karnındayken yani henüz embriyo iken uterus ve vajina sağda ve solda iki ayrı parça olarak bulunurlar. Gebeliğin 9. ve 11. haftaları arasında bu iki yapı birleşerek kaynamaya başlar.

Birleşme aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşir ve iki yapının arasındaki zar tam bir birleşme sağlanması durumunda zamanla kaybolur. Fakat bu yapıların birleşmesi sırasında bazen anatomik bir bozukluk meydana gelerek birleşmenin tam olmamasına yol açar. Bu durumda iki rahim, iki vajina veya rahim perdesi gibi Müller anomali denilen sorunlar oluşabilir.

Uzmanlar, rahimde perde oluşmasının bilinen kesin bir sebebinin olmadığını belirtmektedir. Tek sebep, bir nedenden ötürü birleşmenin tam sağlanmaması ve tek bir organa dönüşememeleridir.

rahim-perde-neden-olur

Septat Uterus Belirtileri

Septat uterusun herhangi bir belirtisi yoktur. Bir kadın, rahminde perde bulunup bulunmadığını kendisi anlayamaz. Ancak birtakım nedenlerle bir kadın doğum uzmanına başvurulduğunda veya gebelikle ilgili sorunların varlığında pelvik muayene sırasında ve ayrıntılı tanı yöntemleri ile sorun fark edilebilir.

Rahim Perdesi Nelere Yol Açar?

Rahimdeki duvarın fark edebileceğiniz bir bulgusu yoktur. Çoğu kadın, rahminde duvar bulunduğunu bilmeden hayatına devam edebilir, bunu öğrenmesini gerektirecek bir durumla karşılaşmayabilir. Ancak aşağıdaki durumlarda ve bunların tekrarlaması halinde uterin septumdan şüphe edilebilir.

Rahim perdesi şu durumlara yol açabilir;

  • Gebelik oluşmamasına

Rahimdeki perde uterusu kaplayacak boyutlara vardığında rahmin normal boyutunun daralmasına sebep olur. Dar bir rahimde bir embriyonun gelişebileceği ve tutunabileceği yeterli bir alan olmayacağından dolayı gebelik oluşması daha zor bir hale dönüşür.

  • Erken doğuma

Parçalı uterus, büyüyen bir bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek güce sahip olamayabilir. Bebeğin ağırlığının artması ve duvarın yer kaplaması, bebeğin artık uterustan ayrılma vakti geldiğine işaret ederek erken doğumu başlatabilir.

  • Düşüğe

Birleşme sorunu, embriyonun tutunmasını zorlaştırıp düşüğe sebep olabilir. Düşük ve tekrarlayan düşük vakası riskini artırır.

  • Zorunlu sezaryene

Perdeli yapı, anne adaylarında vajinal doğumu mümkün kılmayabilir ve doğum, mecburi sezaryen ile sonuçlanabilir.

  • Makat doğuma

Uterusun yapısı nedeniyle bebek, anne karnında farklı pozisyonlarda bulunabilir. Makat geliş olasılığı yüksektir.

  • Doğum sonrası vajinal kanamalara

İkiye bölen zar yapısı, doğum sonrası kanamalarda bazı komplikasyonların oluşmasına neden olabilir.

Rahim İçi Perde Gebeliği Engeller mi?

Bu anomali genetik bir durumdur ve kendiliğinden fark edilmez, peki rahim perde gebeliği engeller mi?

Uzun süre gebe kalamayan kadınlar, detaylı bir muayene olduklarında rahim perdesi sorunu ile karşı karşıya gelebilmektedir. Çünkü uterusun bir perde ile ikiye ayrılması, döllenmiş yumurtanın rahim duvarına tutunmasını engelleyebilmektedir.

Ayrıca bu bölgede yeterli kan damarı oluşumu gerçekleşemediği için hamilelik meydana gelme olasılığı da düşer. Septum uterus, tam anlamıyla bir kısırlık sebebi değildir, doğurganlık yeteneğini etkilemez, hafif semptomlarda gebelik oluşabilir ve doğumla neticelenebilir. Fakat gebe kalma şansını düşürdüğü de bir gerçektir.

Septat Uterus Tanısı Nasıl Konur?

septat-uterus-tanisi-nasil-konur

Uterusta bölme tanısı koyabilmek için çeşitli yöntemler bulunur.

  • Pelvik ultrason (İki boyutlu vajinal ultrason)
  • 3 boyutlu ultrason
  • Histeroskopi (Optik kamera)
  • İlaçlı rahim filmi- HSG (Çift uterus tanısı için uygun değildir. Tüplerin açıklığını kontrol etmek gerekmiyorsa bu tanı yöntemi kullanılmaz.)
  • MR

Rahim Perdesi Nasıl Tedavi Edilir?

Uterus perdesinin tedavi yöntemi oldukça basittir. Tedavide amaç, uterusu bölen zarımsı duvarın kesilmesidir. Histeroskopi yöntemi ile serviksten içeri ışıklı bir alet sokulur ve başka bir kesici alet ile kesme işlemi gerçekleştirilir.

Kesme işlemi;

  • Elektrik enerjisi,
  • Makas veya
  • Lazer ile gerçekleştirilir.

En sık tercih edilen yöntem, elektrik enerjisi ile kesme yöntemidir. İşlem ortalama olarak 20-30 dakika kadar sürer ve aynı gün taburcu olunur.

Rahim perde, hamilelik için bazı sıkıntılara yol açabilir. Fakat birçok anne adayının rahim içi perdesi olmasına rağmen doğumunu sağlıkla gerçekleştirdiğinin de örnekleri vardır. Tanı ve tedavi şeklinin kolay olması, tedaviden sonra problemin tamamen ortadan kalkması tüm riskleri ortadan kaldıracak ve hayalini kurduğunuz gebeliği yaşayabilmenize yardımcı olacaktır.

 

“Hamilelik Belirtileri: Mide Bulantısı ve Yanması” Konulu yazımızı okumak için aşağıdaki bağlantıya  tıklayın.

Hamilelik Belirtileri: Mide Bulantısı ve Yanması:  https://www.bebek.com/hamilelik-belirtileri-mide-bulantisi-ve-yanmasi/

]]>
https://www.bebek.com/rahim-perde-nedir-gebeligi-engeller-mi/feed/ 0
Erken Menopozda Hamile Kalınabilir mi? https://www.bebek.com/erken-menopozda-hamile-kalinabilir-mi/ https://www.bebek.com/erken-menopozda-hamile-kalinabilir-mi/#respond Tue, 23 Jun 2020 10:00:41 +0000 https://www.bebek.com/?p=27647 Kadınların aklını kurcalayan en önemli sorulardan biri menopoza ne zaman girileceğidir. Batı ülkelerinde menopoza girme yaşı ortalama 50-51 iken ülkemizde bu yaş ortalaması 46-47 civarına kadar gerilemiştir. Haliyle bu yaş ortalaması çocuk sahibi olmamış ancak çocuk sahibi olmayı planlayanlar için bir sorun haline gelmiştir.

Farklı sebeplerden ötürü hamileliği ertelemiş ya da hamile kalamamış kadınların aklını kurcalayan bir diğer soru ise erken menopozda gebelik mümkün müdür? Menopoz ve erken menopozun ne olduğu, belirtileri, tedavi yöntemleri ve merak ettiğiniz daha nice soruya dilerseniz birlikte yanıt bulalım.

Menopoz Nedir?

İlk adet kanamasıyla birlikte yumurtalıklarda ovulasyon yani yumurtlama işleminin başlamasıyla doğurganlık dönemine girilir. Bu başlangıç 10-15 yaş aralığında olur. Sonrasında ise yaş ilerledikçe kadınların yumurtalık kapasitesi ve yumurta kalitesi azalmaya başlar ve en sonunda menopoza girilir.

Ancak bir kadına menopoz teşhisinin konulabilmesi için adet kanamalarının en az 1 yıl süreyle aralıksız olarak durması gerekir. Sonuç olarak menopoz; son adet kanamasını ifade eder ve üzerinden en az 1 yıl geçmiş olması gerekir.

Menopoza teşhis konulabilmesi için uzman doktor muayenesi şarttır. Bu kontrolde doktorunuz hormon seviyelerinin ölçülmesi ve yumurtalık kontrolü gibi bazı tetkikler uygular. Bu tetkiklerin sonunda doktorunuz menopoza girdiğinizi ya da girme döneminde olduğunuzu söyleyebilir.

Erken Menopoz Nedir?

35 yaş altında bir kadının adet kanamalarında azalma ve östrojen hormonu seviyelerinde düşüş varsa bu durum erken menopoz olarak adlandırılır. Elbette kadın için erken menopozun birçok olumsuz etkisi var, ancak bunların başında hamile kalamamak geliyor.

Erken Menopoz Nedenleri Nelerdir?

Kadınlar için doğurganlığın sona ermesi anlamına gelen menopoz doğum gibi doğal bir sonuç olsa da aynı zamanda zor bir dönemdir. Peki, erken menopoz nedenleri nelerdir?

  • Eğer yakın akrabanızda yani anne, kız kardeş ya da anneannenizde erken menopoz görüldüyse sizde de görülme ihtimali yüksektir.
  • Otoimmun hastalıklar da erken menopoza sebep olabilir. Bu durumda bağışıklık sisteminiz, yumurtalıkları yabancı bir doku olarak algılar ve ona zarar vermeye çalışır. Zamanla yumurtalıkların tükenmesi ile erken menopoz meydana gelebilir.
  • Bazen üreme sistemi ile ilgili bir hastalık sebebiyle ameliyatla yumurtalıklarınızın alınması gerekebilir. Bu ameliyat sonrası erken menopoz riski vardır.
  • Kanser tedavisi sırasında uygulanan radyoterapi ya da kemoterapi tedavileri de yumurtalıklara zarar vererek sorunun oluşmasına sebep olabilir.
  • Alkol, sigara gibi kötü alışkanlıklar, kötü beslenme, hareketsiz ve stresli bir yaşam tarzı da vücudun erken menopoza girmesine sebep olur.
  • Bilindiği gibi kadınlar iki adet X kromozomu taşırlar. Kromozom sayısı tek olan kadınlarda Frajil X Sendromu ya da Turner Sendromu gibi bozukluklar meydana gelebilir. Yine bu durumda da yumurtalıklar erken yaşta tükenir ve sonucunda erken menopoz yaşanır.

Görüldüğü gibi erken menopozun nedenleri birbirinden farklı birçok faktöre bağlı olarak gelişebilir. Bu sebeple eğer hamile kalmayı planlıyorsanız ve erken menopoz riskiniz varsa sorunun sebebini doğru olarak belirleyerek uygun tedaviyi uygulayabilirsiniz.

erken menepoz nedenleri

Erken Menopozda Hamile Kalınabilir mi?

Günümüzde kadınlar, iş hayatında artık önemli pozisyonlarda yer aldıkları ya da farklı sebeplerden dolayı evliliği ileri yaşlara ertelemektedir. Bu sebeple çocuk sahibi olma fikri de ileriki dönemlere bırakılmakta ve bu sebeplerden dolayı anne olma yaşı da gün geçtikçe yükselmektedir. Bunun yanında stres, yeme bozuklukları, kanser tedavileri ya da erken menopoz sebebiyle çocuk sahibi olamayanların sayısı da her geçen gün artmaya devam etmektedir.

Menopoz dönemine girildiği kesinleştiğinde yumurtlama faaliyetleri durduğu için yaşla da bağlantılı olarak hamilelik mümkün değildir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken adet kanamasının ne kadar süredir olmadığıdır. Menopoz için 12 aylık bir sürenin geçmesi ve gerekli tetkiklerin yapılması gerekir. Bu 12 aylık sürede de gebelik mümkün olabileceği gibi erken menopoz döneminde de hamilelik evet zordur fakat imkansız değildir. Günümüz teknolojisiyle bu durum artık kadınlar için korkulu bir rüya olmaktan çıkmış durumdadır. Her gün değişen ve gelişen teknoloji sayesinde bazı tedavi yöntemleriyle erken menopoz geri döndürülebilirken bazı tedavilerin ardından da hamile kalmak mümkün hale gelmektedir.

Erken Menopoz Belirtileri Nelerdir?

Farklı sebeplere bağlı olarak gelişen erken menopozun belirtileri aşağıdaki gibidir.

  • Kadının 35 yaşın altında olmasına rağmen adet kanamalarında düzensizlik görülmesi
  • Ateş basması
  • Vajinada kuruluk
  • Ruhsal ve davranışlar değişiklikler, tahammülsüzlük ve çabuk sinirlenme gibi
  • İshal
  • Kemik erimesinde hızlanma

Erken Menopoz Tedavisi

Yazımızın önceki bölümlerinde erken menopozun farklı sebeplere bağlı olarak ortaya çıkabileceğini söylemiştik. Bu sebeple tedaviye başlanmadan önce soruna neyin sebep olduğunun bulunması gerekir. Sonrasında ise buna göre bir tedavi yöntemi uygulanmalıdır.

  • Sorun otoimmun bir hastalıktan kaynaklanıyorsa önce bu sorun çözülmelidir. Böylece hamile kalmak mümkün olabilir.
  • Erken menopoz döneminde hormon seviyelerinde değişimler yaşanmaya ve vücut menopoza girmiş gibi davranmaya başlar. Bu sebeple hormon tedavisi uygulanabilir. Genel olarak doğal menopoz yaşına kadar hormon ilaçlarıyla bu süreç yavaşlatılır ve kemik erimesi, ateş basması gibi şikayetler de bu sayede azaltılmaya çalışılır. Bu sebeple yıllık smear ve düzenli jinekolojik muayene ile hem hormonlar hem de yumurtalıklar kontrol altında tutulabilir. Eğer yumurta sayısı ve yaş arasında uyumsuzluk varsa o zaman ek tetkikler ile sorun anlaşılmaya ve çözülmeye çalışılır. Bu sebeple jinekolojik muayeneler oldukça önemlidir.
  • Erken menopoz çok genç yaşlarda görüldüğü için ilk birkaç yıl içinde kendiliğinden hamile kalma gibi bir ihtimal varsa da anne olmak isteyenler için tedaviye başlamada zaman kaybedilmemesi çok önemlidir. Eğer ilaç ya da farklı takviyelerle gebe kalma ihtimalinde bir değişiklik olmadıysa tüp bebek bir diğer tedavi yöntemidir. Tüp bebek tedavisi yumurtaların sperm ile döllenmesi ve döllenmiş yumurtanın anneye nakli ile olur. Anne adayının yaşı ilerledikçe tüp bebek tedavisinin de tutma ihtimali azalır. Bu sebeple eğer 1 yıldır korunmasız ve düzenli ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamadıysanız vakit kaybetmeden doktorunuzla görüşmeli ve tüp bebek tedavisi için görüş almalısınız.
  • Tedavide kullanılan bir diğer yöntem ise yumurta dondurmadır. Daha önce belirttiğimiz sebeplerden dolayı erken menopoza girme riskiniz varsa ve daha ileri yaşlarda anne olmayı planlıyorsanız bu sizin için iyi bir alternatif olabilir.

Sonuç olarak; gelişen teknolojinin de yardımıyla farklı tedavi yöntemleri uygulanarak erken menopozda gebelik mümkün hale gelmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu düzenli doktor kontrolleridir. Böylece hem erken menopoz riskine karşı tedbir almış hem de sağlıklı bir hamilelik geçirmek için ilk adımı atmış olursunuz. Eğer anne olmayı planlıyor ve erken menopoz riski taşıyorsanız vakit kaybetmeden bir kadın doğum uzmanıyla görüşmelisiniz.

NASIL HAMİLE KALINIR? HAMİLE KALMA ÖNERİLERİ Konulu makalemizi okumak için aşağıdaki bağlantıya tıklayın!

NASIL HAMİLE KALINIR? HAMİLE KALMA ÖNERİLERİ https://www.bebek.com/hamile-nasil-kalinir/

]]>
https://www.bebek.com/erken-menopozda-hamile-kalinabilir-mi/feed/ 0
Emzirme Döneminde Doğum Kontrolü https://www.bebek.com/emzirme-doneminde-dogum-kontrolu/ https://www.bebek.com/emzirme-doneminde-dogum-kontrolu/#respond Wed, 15 Apr 2020 06:08:09 +0000 https://www.bebek.com/?p=26455 Bebeğinizi henüz yeni kucağınıza aldıysanız, yeni bir bebek fikri muhtemelen aklınıza gelecek son şeylerden biridir. Doğumdan sonraki süreçte, vücudun 5-6 haftalık iyileşme sürecinin bitmesi ile birlikte başlayan cinsel hayatınız ile birlikte, yeni bir gebelik riskini engellemek istiyorsanız, doğum kontrol yöntemlerine de geri dönmeniz gerekir.

Çiftlerin büyük bir bölümü, doğumdan sonraki ilk aylarda cinsel ilişkiye girerken genellikle doğum kontrol yöntemlerini ihmal ediyor. Halk arasında, emzirme döneminde gebe kalma riskinin çok düşük olduğuna dair bir inanış olsa da, bir kadının emzirme döneminde hamile kalması da mümkündür. Ayrıca, emzirme döneminde kullanılan doğum kontrol haplarının anne sütünden bebeğe geçerek bebeğe zarar verebileceği düşüncesi de yanlıştır. Bu konuda, kadın ya da erkek olarak bireysel tercihleriniz ve mevcut sağlık durumu gibi faktörleri göz önünde bulundurarak size uygun bir doğum kontrol yöntemi tercih etmelisiniz.

Emzirme Döneminde Doğum Kontrolü İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

Doğum kontrol yöntemleri arasından size uygun olanı seçtikten sonra, bilmeniz gereken farklı faktörler de vardır.

  • Hormon kullanımı içeren doğum kontrol yöntemleri olsa da, hepsi için aynı durum söz konusu değildir.
  • Hangi doğum kontrol yöntemini tercih edeceğinize karar verirken mutlaka doktorunuza da danışmalısınız.

Emzirme Döneminde Gebe Kalınır Mı?

Pek çok çift, emzirme döneminde gebe kalınmasının mümkün olmadığını düşünerek korunmasız olarak cinsel ilişkiye girse de, aslında bu süreçte de hamile kalmanız mümkün olduğundan, bir doğum kontrol yöntemi seçeneğini değerlendirmeniz iyi olacaktır.

Regl döngünüz yeniden başlayana kadar hamile kalmayacağınızı düşünebilirsiniz. Ancak, yumurtlama gününüzün adet kanamasının başlangıcından daha önce olduğu düşünüldüğünde, emzirme döneminde de hamile kalabileceğinizi unutmayın. Dolayısıyla, emzirme döneminde girilen korunmasız cinsel ilişki, bebeğinizi henüz yeni kucağınıza aldığınız bir dönemde tekrar hamile kalmanızla sonuçlanabilir.

Bu nedenle, emzirme döneminde korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmanız gerekir. Bunun en etkili yolu da doğum kontrol yöntemlerinden birini tercih etmektir. Doğum kontrol yöntemleri arasında, herkese uygun bir seçenek vardır. Seçeneklere göz attıktan sonra, doktorunuza danışarak size en uygun yöntemin hangisi olduğuna karar vermek için doktorunuza danışabilirsiniz.

Emzirme dönemindeki yeni anneler için sunulan doğum kontrol yöntemleri; hormonal ve hormonal olmayan yöntemler, doğal ve kalıcı yöntemler olmak üzere dört gruba ayrılmaktadır.

Doğum Sonrası Dönemde Doğurganlık

Doğum yaptıktan sonraki süreçte, vücudunuzun iyileşmesi için uzmanlar ilk 5-6 hafta cinsel ilişkiden kaçınmanız gerektiğini belirtmektedir. Çiftlerin bir kısmı bu konuda dikkatli davranmayarak, erken dönemde de cinsel ilişkiye girebilmektedir. Ayrıca, cinsel ilişkiye giren çiftlerin bir kısmı da korunmayı tercih etmemektedir.

Toplumda genel kanı, emzirme döneminde tekrar hamile kalma riskinin düşük olduğu yönünde olsa da, bu her zaman böyle olmayabilir. İlk regl döngünüz başlayana kadar korunmasız olarak ilişkiye girebileceğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi yumurtlama regl döngüsünden ortalama 2 hafta önce başlar. Bu nedenle, yumurtlama gününüzde ilişkiye girme durumunda, gebelik riski söz konusudur. Doğumdan sonraki dönemde, ilk yumurtlama döneminin ne zaman olacağını tahmin etmek pek mümkün olmadığından, bu süreçte de mutlaka doğum kontrol yöntemlerinden birini tercih etmeniz önerilmektedir.

emzirme-doneminde-dogum-kontrol-yontemleri

Emziren Anneler İçin Önerilen Doğum Kontrol Yöntemleri

  • Hormonal Doğum Kontrol Hapları

Progesteron ve östrojen ya da tek başına progesteron hormonu içeren hormonal doğum kontrol haplarının kullanımını içerir. Doğum kontrol hapı, anne sütü ile bebeğe geçse de, bebek için bir risk söz konusu değildir. Bu hapların, süt üretimine olumsuz bir etkisi olduğuna dair bilimsel bir kanıt da yoktur. 28 günlük bir paketin içerisinde yer alan her bir hap, progesteron hormonu içerir ve gebeliğin oluşmasını engellemektedir.

  • Hormonal Olmayan Doğum Kontrol Yöntemleri

Emziren bir anne olarak, emzirme döneminde kullanacağınız doğum kontrol yönteminin hormon içermesine çekimser yaklaşabilirsiniz. Ancak, hormonal olmayan ve gebeliği önleyebilen doğum kontrol yöntemleri de mevcuttur. Yumurta ile spermin döllenmesini engelleme prensibi üzerine dayalı olan bu yöntemlerden ilk akla gelen prezervatiflerdir. Spermin vajinadan içeri girmesini engelleyen prezervatifler, farklı tür, boyut ve malzemelerde üretilmektedir.

Erkekte kullanılan prezervatiflerin dışında, vajina içerisine yerleştirilen spermisitler de gebeliğin gerçekleşmesini engellemek için çalışır. Prezevatif ile aynı prensibe dayalı olan bu yöntemde de spermin vajinadan içeri girmesi engellenmektedir.

Doğum kontrolü denince akla gelen yöntemlerden biri de diyaframlardır. Diyaframların kullanımı, doğumdan sonraki vücudun iyileşme sürecinde önerilmese de, emzirme döneminin ilerleyen günlerinde, doktorunuzun onayını aldıktan sonra kullanmaya başlayabilirsiniz. Hormonal olmayan doğum kontrol yöntemleri arasında diyaframlar, en etkili seçeneklerden biridir.

  • Doğal Doğum Kontrol Yöntemleri

Herhangi bir aparat ya da hormonal ilaç kullanımının olmadığı doğal doğum kontrol yöntemlerinden biri Laktasyonel Amenore Yöntemi’dir. Emzirme döneminde, ilk 6 aya kadar gebeliğin gerçekleşmesini engelleyebilir. Bu yöntemin düzenli olarak ve doğru bir şekilde sürdürülmesi ile gebelik riski %98 oranında azalmaktadır.

Doğal doğum kontrol yöntemlerinden biri de Doğal Aile Planlaması Yöntemi’dir. Vücuttaki değişimlerin takip edilmesi ve buna bağlı olarak da yumurtlama gününün belirlenmesi mantığına dayanan bu yöntemde, bir takvim aracılığıyla vücuttaki değişimler takip edilmektedir.

  • Kalıcı Doğum Kontrol Yöntemleri

Bebeğinizi dünyaya getirdiniz. Belki 1., belki 2., belki de 3.çocuğunuz. Sayı kaç olursa olsun, artık yeni bir bebek daha istemediğinize karar verdiyseniz, doğum kontrolünü sağlamak için kalıcı yöntemlere başvurabilirsiniz. Yine de, böyle bir seçim yapmak için bu konuda net ve kesin bir karar vermiş olmanız önemlidir. Emzirme gibi duygusal bir dönemdeyseniz, duygusal değişimler yaşayabileceğinizden, bu kararı daha sonraki bir döneme ertelemeniz daha doğru olacaktır.

Emzirme Döneminde Doğum Kontrol Haplarının Zararı Var mı?

Emziren anneler, içerdikleri hormonlar nedeniyle doğum kontrol yöntemi olarak doğum kontrol hapı kullanımına her zaman sıcak bakmayabiliyor. Doktorlar ise, emzirme döneminde doğum kontrol hapı kullanımının güvenli kabul edildiğini belirtiyor. Progesteron ve bazen östrojen hormonu içeren doğum kontrol haplarının anne sütü aracılığıyla bebeğe geçmesi mümkün olsa da, bebek için herhangi bir zararı yoktur.

Sperm ve yumurta hücrelerinin döllenmesini engelleme prensibine dayalı olan bu haplardaki hormonlar, genellikle vücut tarafından kolay tolere edilmektedir. Östrojen hormonu içeren haplarda ise, anne sütü miktarında bir azalma meydana gelebilir. Özellikle emzirmenin ilerleyen dönemlerindeyseniz ya da mevcut süt miktarı ile ilgili bir sorun yaşıyorsanız, östrojen içeren doğum kontrol hapları sizin için daha riskli olabilir. Böyle durumlarda, yalnızca prosteron hormonu içeren hapları tercih edebilirsiniz.

Emzirme Döneminde Micryogynon Kullanımı

Progesteron ve östrojen hormonlarını birlikte içeren microgynon hapı, istenmeyen gebeliklerin önlenmesi için kadınlar tarafından sıkça tercih edilmektedir. Bazen, adet düzensizliği tedavisinde de kullanılmaktadır. Yine de, Microgynon herkesin kullanımına uygun olmayabilir. Aşağıdaki gruplardan birine dahilseniz, kullanmanız önerilmemektedir:

  • Sigara içen 35 yaş üstü kadınlar,
  • Vücut Kitle İndeksi 35 ve üzeri olan kadınlar,
  • Bacaklarda ya da akciğerde kan pıhtısı sorunu olan kadınlar
  • Geçmişte inme ya da kalp krizi geçiren kadınlar
  • Tansiyon problemi olan kadınlar
  • Kan bozukluğu olan kadınlar
  • Kalp atışı ile ilgili sorun olan kadınlar
  • Diyabet hastaları
  • Migren problemi olan kadınlar

Microgynon, genel olarak emzirme dönemindeki kadınlar için önerilen bir doğum kontrol hapı değildir. Östrojen ve progesteron hormonlarının bir kombini olan bu ilaçta mevcut olan östrojen hormonu, anne sütünde azalmaya neden olabileceğinden, özellikle de doğumdan sonraki ilk 5-6 haftalık süreçte kullanımından kaçınmanız önerilmektedir.

 

Kaynaklar:

Bülent TIRAŞ – Emzirme Döneminde Doğum Kontrolü

https://www.bulenttiras.com/emzirme-doneminde-dogum-kontrolu

Planned Parenthood – What’s the best birth control option while breastfeeding

]]>
https://www.bebek.com/emzirme-doneminde-dogum-kontrolu/feed/ 0
Doğurganlığı Engelleyen 13 Faktör! https://www.bebek.com/dogurganligi-engelleyen-13-faktor/ https://www.bebek.com/dogurganligi-engelleyen-13-faktor/#respond Tue, 09 Apr 2019 08:48:16 +0000 https://www.bebek.com/?p=19375 Hayatlarını birleştirmeye karar veren her çift bu mutluluğu bir bebek ile taçlandırmayı hayal eder. Çiftlerden bazıları daha geçen ay bebek sahibi olmaya karar verip bu ay müjdeli haberi verebilecek kadar hızlı olsalar da bazıları yavrusunu kucağına alabilmek için yıllarca beklemek zorunda kalabilir.

Bu durumun sebebi her kadın ve erkeğin doğurganlık özelliklerinin farklı olmasıdır.

Peki doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörler nelerdir? Bu olumsuz faktörlerin etkilerini en aza indirmek için neler yapılabilir?

Doğurganlık Nedir?

İnsanlar yavrularını doğurarak dünyaya getiren ve sütle besleyen memeli canlılardır. İnsanlarda üreme; sperm ile yumurtanın bir araya gelerek hücre çekirdeklerini birleştirmesiyle başlayan ve doğum eylemi sonucu bir bebeğin dünyaya gelmesiyle son bulan mucizevi bir serüvendir.

İşte bu serüvene, yani üreme yeteneğine doğurganlık denir.

İnsan üremesinde gebelik sürecini yaşayan ve doğum eylemini gerçekleştiren kişi kadındır. Buna rağmen üremenin gerçekleşmesi için sadece kadının değil, erkeğin de sağlıklı bir üreme sistemine sahip olması gerekir.

Fakat bir bebek sahibi olmak umuduyla yola çıkan çiftlerin yaklaşık %10-15’i doğurganlık ile ilgili çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır.

Doğurganlığı Olumsuz Etkileyen Faktörler

Yeryüzündeki pek çok canlının sahip olduğu belirli ortak özellikler vardır. Uyarılara tepki verme, beslenme, solunum, sindirim, boşaltım, büyüme gibi üreme de bu canlılık özelliklerinden biridir.

Ancak bazı etkenler insanlarda doğal bir eylem olan çoğalmayı olumsuz etkilemektedir. Bu faktörlerin en önemlileri ise şunlardır:

Yaş

Metabolik olarak üreme hücrelerinin en sağlıklı üretildiği dönem 20’li ve 30’lu yaşlar arasındadır. Ancak günümüzde toplumu oluşturan bireylerin sosyal hayat içerisindeki rolü ve beklentilerinin değişmesi bebek sahibi olma yaşını da ileri almıştır.

Yani bireylerin eğitim hayatını sonlandırması, bir meslek sahibi olması, bir işe girerek ekonomik özgürlüğünü kazanması, evlenmesi ve biraz da eşiyle birlikte zaman geçirmek istemesi derken artık anne baba olma yaşı 40’lara yaklaşmakta, hatta geçebilmektedir.

Çevrenizde 45 yaşından sonra bebek sahibi olan tanıdıklarınız elbette olabilir; ancak bu durum herkesin bu yaşlardan sonra bebek sahibi olabileceği anlamına gelmez. Bizler hayatımızı planlarken üreme sistemimiz de her geçen yıl yavaşlamaktadır.

Kadınlarda 35 yaşından sonra belirgin bir şekilde azalan doğurganlık yeteneği, ilerleyen yıllarda daha da büyük bir hızla azalmaya devam edecektir. Bu sebeple bebek sahibi olmak isteyen ebeveynler yaş faktörünü dikkate alarak planlarını yapmalıdır.

Eğer anne ya da baba olmak için henüz kendinizi hazır hissetmiyor ve zamanın hızla geçtiğini düşünüyorsanız, üreme hücrelerinizi uzman kliniklerde dondurarak kısırlık faktörünü en aza indirebilirsiniz.

Kilo

Östrojen hormonu, yumurtalıklarda üretilen ve kadın rahmini gebeliğe hazırlayan önemli bir hormondur. Bu hormonun normalden az ya da fazla salgılanması, kadınların gebe kalma olasılığını düşürmektedir.

Yapılan araştırmalar yağ hücrelerinin az da olsa bir miktar östrojen ürettiğini göstermektedir. Öyleyse fazla kilolu veya ideal kilo değerinin çok altında olmak bu salgının normalden fazla ya da az olmasına sebep olarak gebeliği engelleyebilir.

Bu nedenle hamile kalmak isteyen kadınların kilolu ya da çok zayıf olmamaya dikkat etmesi, ideal kilo aralığında kalmaya özen göstermesi önemlidir.

Kiloluyken hamile kalınmalı mı? Konulu yazımızı okuyabilirsiniz. Bağlantıya tıklayın.

https://www.bebek.com/kiloluyken-hamile-kalinmali-mi/

Genetik Aktarım

Hangi sağlık problemi ile gidilirse gidilsin, doktorların ilk olarak bu hastalığın ailenizdeki bireylerde olup olmadığını sormasının sebebi genetik aktarımdır.

Bizler dünyaya gelirken sadece annemizin göz rengini ya da babamızın boy uzunluğunu değil, taşıdıkları genetik rahatsızlıkları ya da bu rahatsızlıklara yakalanma yatkınlıklarını da alıyoruz.

Bu nedenle annenizin erken yaşta menopoza girmiş olması, kesin olmamakla birlikte sizin de erken yaşta üreme hücrelerinizde, dolayısıyla doğurganlığınızda belirgin bir azalma olabileceğini aklınıza getirmelidir.

Böyle bir ihtimal var ve yakın gelecekte bebek sahibi olmayı düşünmüyorsanız yumurta hücrelerinizin dondurulmasını isteyebilirsiniz.

dogurganlık

Sigara ve Alkol Kullanımı

Yapılan araştırmalar, kısırlık sorunu yaşayan bireylerin %13’ünde problemin sigara ve alkol gibi bağımlılık yapan maddelerden kaynaklandığını göstermektedir. Bu maddeler sadece anne karnındaki cenine değil, üremeyi sağlayan hormonların üretimine de zarar vermektedir.

Çiftlerde üreme hücrelerinin kalitesini düşürmekte, verimli döllerin gelecek nesillere aktarılmasını engellemektedir. Sağlıklı bir çocuk sahibi olmak isteyen bireylerin bağımlılık yapan zararlı maddelerden kesinlikle uzak durması gerekir.

Tıbbi Geçmiş

Kadın hastalıklarından kaynaklı geçirilen cerrahi operasyonlar, kemoterapi, radyasyon tedavisi gibi yöntemlere maruz kalmış olmak doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.

Çünkü bu yöntemler, kadınlarda yumurtalıklara zarar vererek yumurta rezervini azaltabilir. Herhangi bir sebeple üreme sisteminize zarar verebilecek bir tedavi görmek zorunda kalırsanız, mutlaka tedaviye başlamadan önce yumurta veya sperm hücrelerinizin dondurulmasını sağlamanız gerekir.

Tiroid Hastalıkları

Bebek sahibi olamayan bireylerde doktorların ilk kontrol ettiği değerlerin başında tiroid bezinin salgıladığı hormonlar gelmektedir. Çünkü, tiroit bezinin normalden az veya fazla çalışması, yumurtalık fonksiyonlarını bozarak hamile kalmayı engeller.

Çok sık rastlanan bu hastalık kısırlık sebebi olarak karşımıza çıkabilmektedir. Genellikle basit bir ilaç tedavisiyle problem kısa sürede çözülür.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar

Genital siğiller, frengi, klamidya ve bel soğukluğu gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar kadınlarda yumurta kanallarına ya da yumurtalıklara zarar vererek hamile kalmayı engelleyebilir.

Bu enfeksiyonlardan korunmak için çok partnerli, korunmasız bir cinsel hayattan uzak durmak gerekir.

Aşırı Spor

Ağır ve uzun süreli egzersizler yumurtlamayı engelleyerek gebe kalmanın önüne geçer. Bu nedenle haftada 5 saati aşacak ağır tempolu ve yorucu egzersizlerden uzak durulmalıdır.

Kafein

Güne bir fincan kahve ile başlamak iyi gelebilir. Fakat her şeyin fazlasının zarar olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir.

Günde 5 fincandan fazla kahve içildiğinde vücuda alınan kafein, olgunlaşmış kadın üreme hücresinin follop tüpüne, oradan da rahme atılmasını sağlayan kasların çalışmasını, yani doğurganlığı olumsuz etkiler. Böylece ne döllenme ne de embriyonun rahme ulaşması gerçekleşebilir.

Stres

İş hayatı, trafik veya geçim kaygısı günümüzde çoğumuz için büyük bir stres kaynağıdır. Bu kaynak, depresyon ve üzüntü gibi psikolojik etkilerin yanında fiziksel rahatsızlıklara da sebep olabilir.

Bu fiziksel rahatsızlıkların başında ise üreme sistemi bozuklukları gelmektedir. Çünkü stres, vücuttaki enzim ve hormon seviyesini değiştirerek yumurtlamayı engeller ve hamile kalmanın önüne geçer.

Kimyasallara Maruz Kalma

Şampuan, parfüm, temizlik ürünleri, mobilya boyaları, tiner, duvar boyası, yapıştırıcı ve daha birçok ürün kalitesiz olup zararlı kimyasallar içermesi durumunda; kadınlarda yumurtlamayı, erkeklerde sperm üretimini engelleyerek kısırlığa sebep olabilir. Bu nedenle kullanılan ürünlerin içeriğinde zararlı kimyasallar ve ağır metaller bulunmamasına dikkat edilmelidir.

Emzirme

Emzirme döneminde göğüslerden süt salgılanması prolaktin adı verilen hormonla gerçekleşir. Bu hormon, yumurtlamayı baskılama özelliğine sahiptir. Emzirme döneminde prolaktin düzeyi yüksek olduğundan gebe kalma olasılığı düşüktür, ancak bu durum asla bir doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmamalıdır.

Doğum Kontrol İğneleri

Uzmanlar doğum kontrol iğnesi ile korunan kadınlarda iğnenin bırakılmasından 1 ay sonra gebe kalınabileceğini söylemektedir. Ancak bazen bu süre 3 aya kadar çıkabilir. Bu sebeple iğne ile korunma sonrası hamile kalamama durumunda panik yapılmamalı ve bir süre daha iğnenin etkisinin geçmesi beklenmelidir.

Dünyanın her yerinde insanlar kısırlıkla mücadele etmektedir. Kısırlıkla mücadelede kullanılan yöntemler bireylerin yaşadığı kültür ve dini inanıştan etkilenmekte, bu sebeple dünyanın belli yerlerinde değişiklik göstermektedir.

Ancak yine de kullanılan tedavi ve tekniklerin temelinde doğurganlığı olumsuz etkileyen faktörler ile mücadele yer almaktadır. Sorunun kaynağı doğru tespit edilip gerekli tedavi uygulandığı sürece, bebek bekleyen çiftlerin büyük bir çoğunluğu yavrularını sağlıkla kucaklarına alacaktır.

]]>
https://www.bebek.com/dogurganligi-engelleyen-13-faktor/feed/ 0
Doğurganlığı Etkileyen Faktörler Nelerdir? https://www.bebek.com/dogurganligi-etkileyen-faktorler-nelerdir/ https://www.bebek.com/dogurganligi-etkileyen-faktorler-nelerdir/#respond Fri, 12 Jan 2018 18:03:34 +0000 http://bebek.com/?p=1337 Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Sağlığı Bölüm Koordinatörü Prof. Dr. Aydın Arıcı, doğurganlığı etkileyen faktörler ile ilgili bilgi verdi.

Kadınlar ve Erkekler Doğurgan Olup Olmadıklarını Nasıl Öğrenebilirler?

Erkekler için, çok basit bir test olan sperm tahlili yapılabilir. Bu testle, spermin hacmine, yoğunluğuna yani bir mililitrede ne kadar sperm bulunduğuna ve spermin morfolojisine yani şekline bakılabilir. Sperm hücrelerinde, anormal şekilli spermler muhakkak bulunur. Ancak bunların belirli bir oranı vardır. Biz anormal şekillilerin yüzde 40’tan az olmasını isteriz. Bunun yanı sıra ileriye doğru hareketle sperm sayısının da hiç olmazsa yüzde 60 olmasını isteriz. 1 ml’deki sperm sayısının ise en az 20 milyon olması gerekir. Sperm hacminin ise 2-5 ml arasında olması normal sınırlardadır. Ancak sperm sayısı biraz düşük olan birisi baba olamaz diye bir şey söylenemez. Baba olma şansı vardır, sadece diğerlerine göre biraz daha azdır. Örneğin bir erkeğin 1 ml’de 15 milyon spermi varsa bu kişiye siz baba olamazsınız diyemeyiz. Baba olabilir ama biraz daha uzun sürebilir bu süreç. Bunların yanı sıra günümüzde zaten tedaviyle bu tür sperm bozuklukları gerek aşılama yoluyla, gerekse tüp bebek yoluyla çok başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir.

Kadınlarda ise biraz daha detaylı bir inceleme gerekir. Bunlardan birincisi tüplerin açık olup olmadığının kontrol edilmesi. Ancak evli olmayan bir kadında bunun yapılmasını tavsiye etmiyoruz. Bu testin ancak çocuk yapmaya karar veren çiftlerde hamilelik olmamışsa yapılmasını tavsiye ediyoruz. Bu süre 35 yaşın altındaki kadınlarda 1 yıl denemenin ardından hamilelik olmamışsa tüplerin açık olup olmadığına bakılması gerekir. 35 yaşın üstündeki kadınlarda bu süresinin biraz daha kısa tutulabilir. Kadınlarda yapılması gereken bir başka test ise yumurtlama düzeninin olup olmadığının ve hormonların dengeli olup olmadığının araştırılması. Bunun için iki basit kan testi vardır. Birincisi, adetin 3. günü yapılacak yumurtalık ve yumurtalığı idare eden hormonların ölçülmesi. Diğeri de, adetin 21. günü yapılabilecek ve yumurtlamanın olup olmadığının kontrol edildiği kan testidir. Bu testlerle çok genel bir şekilde bir kadının hormonal düzensizliği var mı, yumurtlamada sorunları var mı anlaşılabilir.

Adet Düzensizliği Olan Kadınlarda Kısır Olma Olasılığı Yüksek Midir?

Evet, düzenli olanlara göre bu olasılık daha yüksektir. Adet düzensizliği derken şunu kastediyoruz: Bir kadın normalde 28 günde bir adet görür. Ama bunun normal sınırları da 25-32 gün arasındadır.1-2 gün oynamayla hiçbir sorun olmaz. Ama örneğin bir kadın 2 ayda ya da 3 ayda bir kez adet görüyorsa çok büyük bir olasılıkla yumurtlama fonksiyonu tam çalışmıyordur. Dolayısıyla bu kişinin tedavi olmadan hamile kalma olasılığı oldukça azdır.

Doğurganlığı Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Erkeklerde Yaş Sınırı Nedir?

Örneğin 70 yaşındaki bir erkek cinsel ilişki kurabiliyor ve ejakülasyon oluyorsa –ki günümüzde bunu sağlayan pek çok ilaç vardır- baba olması pek bir sorun değildir. Sperm sayısı erkeklerde de hormonların azalması nedeniyle bir miktar düşer. Ama sıfıra inmez hiçbir zaman.

Kadınlarda Doğurganlık Yaş Sınırı Nelere Bağlıdır?

Kadınlarda ise durum tamamen farklıdır. Çünkü bir kız çocuğunun yumurtaları daha kendisi annesinin rahminde bebekken o kız çocuğunun yumurtalığına yerleştirilmiştir. Yaklaşık hamileliğin dördüncü ayında en yüksek rakama ulaşır ki bu rakam yaklaşık 2 milyon kadardır. Fakat bu yumurtalar zaman içinde gittikçe azalır. Doğduğunda yaklaşık yarısı gider. Buluğ çağına erdiğinde ise yumurtalıklarında yaklaşık 400 bin tane yumurta kaldığı tahmin edilmektedir. Ve ondan sonra da bu yumurtalar sürekli olarak azalır. Kabaca 45 yaş civarında da çok azalır. 45 yaşından sonra hamile kalmak bu yüzden çok zordur ancak imkânsız değildir. Biyolojik yapı tabii ki kişiden kişiye değişir ama çok nadirdir. 50 yaşında bir kadın anne olduğunda gazetelerde haber olarak görürüz ama bir erkek bu yaşta baba olduğunda haber olmaz. Çünkü bu durum doğal fonksiyonunun bir parçasıdır. Dolayısıyla yaşa bağlarsak 35 yaşına kadar kadınların doğurganlığında pek bir değişiklik yoktur. 20-30 yaş arası bir kadının en doğurgan çağlarıdır. 34’e kadar bu devam eder, 35’ten sonra ise azalır. Rakam vermek gerekirse, eğer kadının düzenli bir ilişkisi varsa, tüpleri açıksa ve eşinin sperminde hiçbir sorun yoksa böyle bir çiftin –kadın 35 yaşından gençse- hamile kalma şansı her ay yüzde 30-35 kadardır. 35 yaşından sonra bu oran gitgide azalır. Önce yüzde 20’ye iner, sonra yüzde 10’a iner. Kadın 40 yaşına geldiğinde ise tedavi olmadan hamile kalma şansı her ay yüzde 10 kadardır. Dolayısıyla bu doğumu ileri yaşlara atmayla birlikte günümüzde kadınların doğurganlığı giderek azalmaktadır.

Çevresel Etkenlerin Doğurganlık Üzerinde Etkisi Var Mı?

Tabii ki var. Çevresel etkenlerin etkisini daha çok erkeklerde görüyoruz. Çünkü kadınlardaki yumurta üretimi hayat boyu devam etmediği için oluşmuş olan yumurtaların hasar görmesi söz konusudur çevresel etkilerle. Örneğin, ilerleyen yaşlarda kadının sadece hamile kalma şansı azalmıyor, oluşan hamileliklerde sakat çocuk ihtimali de artıyor. Bu da daha ziyade genetik sorunlara bağlı. Yumurtalar kadının vücuduna daha annesinin karnındayken yani hücre bölünmesinin hassas bir evresinde yerleştirilmiştir. Ve o nedenle de çevresel etkenlere hassastır. Zaman ilerledikçe bu yumurtaların içinde kromozom hasarları oluşmaya başlar. O yüzden de 35 yaşından sonra muhakkak hamileliklerde genetik taramayı tavsiye ediyoruz. Erkeklerde ise az önce söylediğim gibi sperm sürekli üretilir. Hatta erkek vücudunda en çok üreyen hücre türlerinden birisidir. O yüzden de çevresel etkilerden daha fazla etkilenir. Sperm üretimi yaklaşık 3 ay sürer. O arada olabilecek çevredeki kimyasal maddeler, radyasyon, zehirler ve gıdalara kontrolsüz olarak verilen hormonlar üreme organlarını etkiler. Mesela Amerika’da 1960’lı yıllarda daha çok yumurtlamaları için tavuklara verilen bir hormon nedeniyle, bu ürünleri yiyen hamile kadınların çocuklarında üreme bozuklukları ortaya çıktı.

Doğurganlığı Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Yaşam Tarzı ve Sigara Kullanımı Doğurganlığı Nasıl Etkiler?

Yaşam tarzı bir insanın üretkenliğini kesinlikle etkiler. Sigara da üretkenlikten ziyade örneğin yumurtalık fonksiyonuna olan etkisine bakarsak, bir kere sigara her içildiğinde damarları daraltan aynı zamanda kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltan bir sürü kimyasal madde içerir. Dolayısıyla her organa giden oksijen miktarının azalmasına neden olur. Yumurtalık da bundan etkilenir. Bunun en güzel kanıtı da, normal menopoz yaşı ortalama 51 iken günde 1 paket sigara içen bir kadında bu yaklaşık 3 yıl daha erken gerçekleşir. Yani yumurtalığın ömrünü 3 yıl kısaltır. Yani günde 1 paket sigara içen bir kadının menopoza girme yaşı 51’den 48’e iner. İki paket içenlerde ise bu yaş 46’ya kadar inebilir. Bunu konuyla ilgili olarak yapılan birçok bilimsel araştırma kanıtlamaktadır. Sigara yumurtalığı bu kadar etkiliyorsa doğurganlığı da etkileyeceğinden eminiz. Yine bir örnek verecek olursak, Amerika’daki birçok özel sağlık sigorta şirketi, tüp bebek ve kısırlık tedavisini karşılayan özel sağlık sigorta şirketleri eğer çiftler sigara içiyorsa tüp bebek tedavisini karşılamaz. Önce onların sigarayı bırakmalarını ve doğurganlık şansını artırmalarını ister ve ondan sonra tedavi masraflarını karşılar. Bunlar da bilimsel veriye dayalı olduğu için kimse karşı çıkamaz.

Doğal yollardan hamile kalmak isteyen çiftlere çevresel etkenlerden uzak kalmaları için ne önerirsiniz?

Kendi kontrollerinde olduğu için öncelikle kendilerine zarar veren maddelerden uzaklaşmaları gerekir. Sigarayı bırakmaları öncelikli şart. İkinci unsur da içki. Arada bir içki içmenin bir zararı yok ama sürekli içilen içkinin muhakkak bırakılması gerekir. Kahve ve çay gibi kafein içeren içeceklerin azaltılmasını tavsiye ediyoruz. Bunların ötesinde suni boyalarla boyanmış, kimyasal maddeleri çok içeren, içinde koruyucu olarak yüksek miktarda nitrit, sülfit maddeler gibi içeren gıdalardan da çok fazla kullanılmaması gerekiyor.

Ne Zaman Tüp Bebek Tedavisine Başvurmalı?

35 yaşından genç çiftlerin en azından 1 yıl doğal yollardan hamile kalmayı denemesi lazım. Bunu söylerken tabii ki hemen görülen sorunlar varsa 1 yıl beklemeye gerek yok. Örneğin bir kadın 3 ayda bir adet görüyorsa, bir yıl bekleyip sonra test yapalım demek saçma olur. Yani belirgin bir problem varsa bunların tedavi edilmesi gerekir. Ama saat gibi işleyen bir durumda 1 yıl beklenmesi uygundur. 35 yaşından sonra 1 yılın beklenmesi doğru olmayabilir. Daha erken, 6-9 ay gibi denemeden sonra sperm tahlili gibi bazı testler yapılabilir. 40 yaşında çocuk sahibi olmak isteyen bir kişiye ise fazla vakit kaybetmeden test yaptırmasını ve bir sorun varsa üzerine gidilmesini tavsiye ediyoruz.

Doğurganlığı Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Önceden Yapılan Kürtajın Doğurganlığa Etkisi Var Mı?

Kürtaj her ameliyat gibi belirli oranda risk taşır. Kürtajın yol açtığı riskler; rahim içinde yapışıklıklara sebep olması, enfeksiyon, kanama ve rahimin delinmesi olarak sıralanabilir. Bunlar tabii ki nadir gerçekleşen riskler. Örneğin rahim delinmesi çok düşük bir risk iken enfeksiyon biraz daha yüksek bir olasılığa sahiptir. Ancak günümüzde antibiyotiklerde tedavi edilebilmektedir. Kanama, içeride parça kalmasına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Yapışıklıklar ise ancak uzun vadede anlaşılabilir. Kürtajın doğurganlık üzerinde belli bir riski vardır. Ama gayet iyi bir şekilde yapılmış kürtajın bir etkisi yoktur. Ama her yapıldığında bu risk vardır. Yani 3 kere kürtaj yaptıran bir kadın, her operasyonda bu riskle karşı karşıya gelir. Ancak sayının artması öncekilere göre daha fazla risk yaratıyor anlamına gelmez.

Kadınların bir yılda hamilelik şansı en fazla ne zamandır? Özel gün hesaplanabilir mi?

Bir yılda hamilelik şansı, kabaca 35 yaşından genç kadınlarda yüzde 80’dir. O nedenle 35 yaşından genç çiftlerde 1 yıldan önce hamilelik oluşmamışsa paniğe kapılmamalarını tavsiye ediyoruz çünkü yüzde 80’i hamile kalır. Ancak hamile kalamayan yüzde 20’sinde testler yapılarak bir sorun var mı yok mu tespit edilir ve tedaviye geçilir. Birinci yılda alınabilecek bazı tedbirler vardır, o da hamilelik şansını artıracak günlerde özellikle cinsel ilişki gerçekleştirilmesi. Eğer 28 günde bir adet gören bir kadınsa normal olarak 14. günde yumurtlama olmasını bekleriz. Yumurta maalesef sadece 24 saat yaşayabilir. Bu süre içerisinde spermle buluşursa embriyo haline geçer ve bebek gelişir. Spermle buluşamamışsa kendiliğinden yok olur. Sperm ise kadın vücudunda, iyi sperm parametreleri varsa ilişkiden sonra 48 saat kadar yaşar. Hatta çok iyi sperm parametreleri varsa ve ortam da uygunsa bu süre 72 saate kadar çıkabilir. Yani 14. gün gibi bir yumurtlama bekleniyorsa, bunu biz adetin başladığı günü birinci gün kabul ederek sayıyoruz. Bu da demek oluyor ki, adetin ilk gününden sonra 14. gün en çok beklenen yumurtlama günüdür. Sperm de 48 saat yaşadığına göre. Biz kabaca 10. günden itibaren gün aşırı ilişkiyle hamilelik şansının en yüksek seviyeye ulaşacağını tahmin ediyoruz.

Doğurganlığı Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Erkekler için böyle bir zaman var mı?

Erkeklerde pek fazla kısıtlama yok. Sperm üretimi de sürekli devam ettiğinden ama spermin içinde sıvı kısmı da oluşması gerektiğinden standart olarak gün aşırı yapılacak bir ilişkide erkeğin en uygun kombinasyonu üreteceği tahmin edilmekte. Bir erkek laboratuarda sperm tahlili yaptıracaksa 2-3 günlük bir cinsel perhizden sonra sperm örneği vermesini tavsiye ediyoruz. Çünkü bu iki günlük perhizden sonra en uygun sperm profilini ölçebiliyoruz. Daha sık yapılacak ilişkide sperm hacmi ve sayısı azalır. Çok ara verilirse de spermin hareketliliği azalır. Dolayısıyla gün aşırı yapılacak ilişki hamilelik açısından en uygunudur. Sperm sayısı zaten çok iyi olan bir erkekte bu sürenin bir önem yok. Bu sıklıkla ilişki gerçekleştirilmesi, sperm sayısı sınırda olan erkekler için geçerli.

Tedavi sonucunda kesinlikle hamile kalamama olasılığı var mıdır?

Tabii ki var. Günümüzde yaklaşık çocuk sahibi olamayan çiftlerin yüzde 90’ı tedaviyle çocuk sahibi olabilir. Geri kalan yüzde 10’u çok önemli sebeplerden ötürü hamile kalamaz. Erkekte hiçbir sperm üretimi olmazsa veya kadında hiçbir surette yumurta üretimi olmazsa yapılacak bir şey yoktur. Bir de rahimde ileri derecede bozukluk varsa bir şey yapılamaz.

Tüp bebek tedavisi tutmuyorsa kaç kere denenmeli?

Sonuçta tedaviler hem keseye, hem psikolojiye hem de zamana karşı gerçekleştirilen bir süreç. Ayrıca tedavi sırasında muhakkak stres yaşanıp psikolojik olarak yıpranıyor da çiftler. Dolayısıyla çiftler bir süre denedikten sonra olmuyorsa olmuyor diyebilmeli. Bir önceki deneme bir sonraki denemenin rehberi olmalı. Eğer en son denemede her şey uygun olmamasına rağmen tutmuyorsa bir kez daha denenmeli. Ama o arada tekrar denemeden önce muhakkak geriye doğru bakıp niçin tutmadığı konusunu araştırmak lazım. 35 yaşın altındaki bir kadında ilk denemede tutma şansı yüzde 50-60’tır. Ancak her denemede olasılık biraz azalır. Kadında ortalama 6 denemeye kadar bir sorun yoktur. Ama günümüzün teknolojisiyle 35 yaşın altındaki bir kadın en fazla üç denemede hamile kalabilir, çok önemli bir sorun yoksa. Ancak kadın 40 yaşını geçtiyse, doğal yoldan doğurganlık azaldığı için hamilelik şansı daha düşüktür. Bu yaşlarda tüp bebekle hamile kalma şansı yüzde 25 kadardır. Dolayısıyla o grupta deneme daha fazlası olabilir.

]]>
https://www.bebek.com/dogurganligi-etkileyen-faktorler-nelerdir/feed/ 0
D Vitamini Eksikliği Doğurganlığı Azaltıyor https://www.bebek.com/d-vitamini-eksikligi-dogurganligi-azaltiyor/ https://www.bebek.com/d-vitamini-eksikligi-dogurganligi-azaltiyor/#respond Fri, 06 Jan 2017 00:00:00 +0000 https://bebek.com/?p=2866 Bağışıklık sistemine olumlu etkileri olan D vitamini hipertansiyon, kalp hastalıkları, bazı kanserler ve otoimmün hastalıklara karşı koruyucu özellikleri ile bilinen bir vitamin. Kapalı mekanlarda zaman geçirme ve düzensiz beslenme alışkanlıkları sonucunda D vitamini alımının azalması, gençlerin ve yetişme çağında olanların sadece sağlığını değil, doğurganlıklarını da tehdit ediyor. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Çağcıl Yetim, D vitamini eksikliği olan kadın ve erkeklerde kısırlık sorunun gözlendiğini, hatta gebelikte bu sorunu yaşayan kadınların kız çocuklarında da gelecekte adet düzensizliğine yol açarak gebelik olasılığını düşürdüğünü kaydetti.
Vücutta önemli görevlere sahip, yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini, çoğunlukla güneş ışınlarının etkisiyle deride oluşur. Yeterli miktarda alınan D vitamini, özellikle kemik erimesini önlerken sağlıklı kemik ve kas yapısı oluşumunu sağlar. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Çağcıl Yetim, son yıllarda yaşam şartlarının değişimine paralel olarak kapalı mekanlarda daha fazla zaman geçirilmesinin, güneş görmeyen ve karanlık mekanlarda çalışılmak zorunda kalınmasının D vitamini eksikliğine yol açtığını, bunun da dolaylı olarak gebeliği negatif etkileyen bir faktör olarak ortaya çıktığını belirtti. Yrd. Doç. Dr. Çağcıl Yetim, son dönemde kış saati uygulamasından vazgeçilmesiyle, karanlıkta geçirilen zamanın daha da arttığına dikkat çekti. Son yıllarda yapılan araştırmalarda D vitamininin özellikle üreme organlarına önemli etkileri olduğunun ortaya konduğunu söyleyerek, bu vitaminin eksikliğinin ise kadın ve erkekte kısırlığı artırdığı kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Çağcıl Yetim, konuyla ilgili şu bilgileri verdi;

 

Anneden Çocuğa Miras Kalıyor

“Son yıllarda pek çok insanın güneş ışınlarına bağlı cilt kanseri oluşması korkusuyla güneşe çıkmaktan kaçınması, güneş koruyucularını çok fazla kullanması, çevre kirliliği, yetersiz beslenme gibi etkenler D vitamini eksikliği sorunu ile daha sık karşılaşmamıza yol açıyor. Son yıllardaki çalışmalarda D vitamininin kadınlarda her adet döneminde veya kısırlık tedavisi sırasında, gelişen yumurta sayısını ve kalitesini artırdığı, yumurtanın sperm tarafından döllenmesini, rahim içi kalınlığı ve oluşan bebeğin rahime tutunmasını kolaylaştırdığı ve böylece gebelik oluşma şansını gerek tüp bebek tedavilerinde gerekse diğer kısırlık tedavilerinde olumlu yönde artırdığı ortaya konmuştur.

Araştırmalar, gebelik döneminde D vitamini eksikliği yaşayan annenin dünyaya getireceği kız çocuklarında gelişim sürecinde ‘hipotalamik fonksiyonun’ bozularak adet düzensizliği ve buna bağlı olarak gebelik potansiyelinin azalması gibi problemlere yol açabildiğini göstermektedir. Erkeklerde ise sperm sayısı azlığı ve hareket yavaşlığı sorunlarını yaşayan kişilerde D vitamini takviyesinin, özellikle sperm hareketini hızlandırarak, ayrıca sperm sayısında da bir miktar artış sağlayarak yumurta döllenmesini artırdığı söylenebilir.

 

D Vitamini Eksikliğinin Nedenleri

Yetersiz güneş maruziyeti, D vitamini barındıran gıdalardan yetersiz beslenmek,  D vitamininin bağırsaktan yetersiz emilimi, karaciğer veya böbrek hastalığı olanlarda D vitamininin etkin formuna dönüşememesi ve ayrıca bazı ilaçlar, D vitamini eksikliğine sebep olabilir. D vitamini eksikliği ve yetersizliği tanısı kanda bakılan D vitamini (25OHD) düzeyleri ile konabilir. 30 ng/ml üzeri normal, 20-30 ng/ml arası D vitamini yetersizliği, 20 ng/ml altı D vitamini eksikliği olarak tanımlanır.

 

Doğal Kaynakları Tercih Edin

Günlük D vitamini gereksinimi kollar, bacaklar ve yüzün 20 dakika gün ışığına maruz kalmasıyla karşılanabilir. Gerekli güneş ışığı miktarı; kişini yaşı, deri rengi, maruziyet süresi ve varsa diğer tıbbi sorunlara göre değişir. D vitaminin deri yoluyla vücuda alınması, yaşın ilerlemesiyle azalmaya başlar. Deri rengi koyu olan kişilerde, yeterli D vitamininin deride oluşması için özellikle kış aylarında uzun süreli gün ışığına gereksinim vardır. Güneş koruyucuları (20 faktör ve fazlası) kullananlarda deride D vitamini oluşamaz.
D vitaminin diğer önemli kaynağı gıdalardır. Bazı gıdalarda D vitamini doğal olarak bulunur. Özellikle yağlı olan tuzlu su (deniz) balıklarından somon, sardunya ve ton balığında, tereyağ, süt, yulaf, tatlı patates, yumurta sarısı, sıvı yağlarda bulunur. Bitkilerden maydanoz, ısırgan otu, yoncada mevcuttur. Bazı ülkelerde süt ve süt ürünleri, ekmek, tahıllar D vitamini ile zenginleştirilmektedir. Ayrıca D vitamini eksikliği olması halinde takviyesi D Vitamini preparatları ile yapılır.

Fabrika ve Egzoz Dumanları Negatif Etki Yapıyor

Sisli havaların sık olduğu bölgeler, fabrika dumanları veya araba egzoz dumanları ile aşırı kirlenen havanın solunduğu alanlar, kapalı giyim tarzı tercihleri yeterli D vitamini oluşumunu engeller. Genel olarak, erişkinlerde normal D vitamini düzeylerini sağlamak için gereken D vitamini dozu 400- 800 IU’dir. Bu miktarda D vitamini içeren bir takviyenin alınması yeterli olacaktır.

Fazlası Da Zarar

D vitamini yağda eriyen bir vitamin olduğundan D vitaminin gereğinden fazla alınması, D vitamini zehirlenmesi denilen bir tablo yaratır. Bu durumda kan kalsiyumu yükselir ve buna bağlı sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Bu durumu önlemek için ilaç prospektüsleri dikkatli okunmalı, D vitamini içeren birkaç ilaç bir arada alınmamalıdır. Örneğin multivitaminler ve D vitamini preparatları bir arada alınmamalıdır.
Nasıl hamile kalınır ile ilgili içerikler için tıklayın! https://www.bebek.com/hamile-nasil-kalinir/
]]>
https://www.bebek.com/d-vitamini-eksikligi-dogurganligi-azaltiyor/feed/ 0
Dış Gebelik Nedir? Nasıl Anlaşılır? https://www.bebek.com/dis-gebelik/ https://www.bebek.com/dis-gebelik/#comments Tue, 16 Aug 2016 00:00:00 +0000 https://bebek.com/?p=2607 Dikkat: Adet gecikmesi, düzensiz lekelenme tarzı vajinal kanama ve karın ağrısı gibi belirtiler veren dış gebelik, bazen de çok sinsi seyrederek hiç belirti vermeyebiliyor.

Dış Gebelik Nedir?

Gebelik ürününün normal yerleşim yeri olan rahim içi yerine başka bir yerde, sıklıkla fallop tüpünde yerleşmesi ve burada gelişmesi sonucu oluşan normal dışı bir gebelik durumudur.

Dış gebelik olgularında hiçbir yakınması olmayan bir vakadan, akut karın olarak adlandırılan duruma kadar geniş bir klinik değişkenlik gözlenir.

Kanda gebelik testi (ß hCG) pozitiftir. Ancak normal gebeliklerde bu değer 48 saatte %66’lık artış gösterirken, dış gebeliklerde bu artış gözlenemez. ß hCG nin bu kadar artışı ancak 7 günde olur.

Kan değeri 2000 mIU/ml olmasına karşın vajinal ultrason ile kese rahim içinde saptanamıyorsa şüpheler artmalıdır.

Dış Gebelik Belirtileri Nelerdir?

Dış gebelik belirtileri şu şekilde sıralanabilir;

  • Adet gecikmesi
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Göğüslerde hassasiyet
  • İdrar testinin pozitif çıkması
  • Kan testinin pozitif çıkması

Bu belirtilerin yanı sıra hamilelik döneminde aşağıdaki şikayetlerden bir veya birkaçı aniden ortaya çıkarsa, derhâl doktora başvurulmalıdır.

  • Alt karın bölgesinde ağrı
  • Omuz, boyun veya rektum bölgesinde ağrı veya basınç
  • Karnın bir bölgesinde keskin kramplar
  • Vajinal kanama
  • Hâlsizlik ve onu takip eden baş dönmesi ile bayılma hissi

Dış gebelikte beta Hcg Değeri kaç olmalı? konulu yazımızı okuyabilirsiniz.

Dış gebelikte beta Hcg Değeri; https://www.bebek.com/dis-gebelikte-beta-hcg-degeri-kac-olmalidir/

Dış Gebelik Neden Olur?

Rahim içine geçişi geciken döllenmiş yumurta dış gebelik şeklinde gelişir.

Dış gebelik sebepleri:

  • Mekanik Sebepler
  • Fonksiyonel Sebepler
  • Kısırlık ve Yumurtlama Tedavileri
  • Korunma Yöntemindeki Başarısızlık
  • İleri Yaş
  • Mekanik Sebepler

Tüpe ait geçirilmiş ameliyatlar sonrası tüp cidarının bozulması sonrası oluşan gebeliklerde, pelvik bölgeye ait geçirilmiş enfeksiyonlar ve cinsel yolla bulaşan hastalıklarda, özellikle tüplerin enfeksiyonu (salpenjit) sonrası tüpün iç yüzeyinin hasarlanması sonucu kısmen veya tamamen tıkanması  sonrasında oluşan gebeliklerde dış gebelik ihtimali artar.

Apandisit ve yumurtalık ameliyatı sonrası oluşan karın içi yapışıklıklar nedeniyle dış gebelik oluşabilir. Tüpün yapısal anomalilerinde de oluşabilir.

  • Fonksiyonel Sebepler

Tüplerin hareketinde değişme: Sadece progestin içeren doğum kontrol hapları, ertesi gün hapları ve yumurtlama tedavileri

Sigara içimi: Dış gebelik riskini iki kat artırır.

  • Kısırlık ve Yumurtlama Tedavileri
  • Korunma Yöntemindeki Başarısızlık
  • İleri Yaş

Dış Gebelik Nedir? Nasıl Anlaşılır?

Dış Gebelik Nasıl Anlaşılır?

Dış  gebelik çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Belirtiler adet gecikmesi, düzensiz lekelenme tarzı vajinal kanama ve karın ağrısıdır.

Bazen çok sinsi seyrederek hiç belirti vermeyebilir. Hasta gününe yakın adet olabilir ve geç dönemde tüpte hasar ve kanama varsa karın içi kanamaya bağlı olarak hastada ani gelişen şiddetli karın ağrısı ve yaygın hassasiyet gibi ciddi bir tablo ile ortaya çıkabilir.

Bu durumda kan basıncı düşerken nabızda artış izlenir. Hastada halsizlik, baygınlık hissi ve göz kararması gelişir. Hastaların yüzde 25’inde şok bulguları görülebilir.

Dış Gebelik Ne Kadar Süre Devam Eder?

Tanı konulmamış dış gebelik, yerleşiği yerde büyüyemeyeceği boyuta geldiğinde dokuda yırtılma ve karın içi kanama olup, akut tablo ortaya çıkarana kadar veya tanı konulduysa medikal veya cerrahi tedavi olana kadar devam eder. Nadir olarak ta kendiliğinden gerileyip vücut tarafından ortadan kaldırılır.

Dış Gebelik Tekrarlar mı?

Dış gebeliğin tekrarlama şansı etkilenmiş tüpün onarılmasından ya da alınmasından bağımsız olarak yüzde 10 civarındadır.

Dış Gebelik Geçiren Kişi Bir Sonraki Hamileliğinde Nelere Dikkat Etmelidir?

Enfeksiyonlardan korunmalı, sadece progesteron içeren doğum kontrol hapları ve ertesi gün hapları kullanmamalı, korunma yöntemi olarak rahim içi araç (spiral ) kullanmamalıdır.

Dış Gebelikte En Büyük Risk Nedir?

Dış gebelik tanısı geç konulur ve dış gebelik bulunduğu yerden yırtılma olursa, karın içi kanama oluşur. Hastada halsizlik, baygınlık hissi ve göz kararması gelişir. Hastaların yüzde 25’inde şok bulguları görülebilir. Bu, hayatı tehdit eden ciddi bir durumdur.

Dış Gebelikte Tedavi Şekli Nasıl Olmalıdır?

Dış gebelik, acilen sonlandırılması gereken ciddi bir durumdur. Rahim dışında gelişmeye çalışan embriyonun hayatta kalabilme şansı maalesef bulunmamaktadır.

Ayrıca bu embriyonun rahme taşınabilme gibi bir durumu da söz konusu değildir. Bu nedenle dış gebelikte tedavi şekli, çoğunlukla gebeliğin sonlandırılması şeklindedir.

Bunu gerçekleştirmek için iki yöntem izlenebilir;

  • Eğer dış gebeliğin tanısı erken koyulabildiyse, uygun iğne tedavisi ile bir veya birkaç doz ilaç uygulanarak gebelik sonlandırılır.
  • Eğer hamilelik ilerlediyse ve tüplerde hasara yol açtıysa, tüpte bulunan yumurta cerrahi bir işlemle temizlenerek, gerekirse hasarlı tüple birlikte dışarı çıkarılır.

Dış gebeliğin tedavisi de tedavi sonrası tekrar hamile kalabilmek de mümkündür. Hatta tüplerinden biri alınan kadınların, diğer sağlam tüpleri ile kolaylıkla hamile kalabildikleri de görülmektedir.

Dış gebelik nasıl anlaşılır?’ sorusu için basit ve kesin bir cevap yoktur; ancak birtakım kontroller sonrasında net bir tanı konulabilir. Fakat dış gebelik belirtilerine dikkat ederek normalin dışında bir bulgu fark edildiğinde vakit kaybetmeden doktora danışılması gerekir.

Doğurganlığı etkileyen farktörler için: https://www.bebek.com/dogurganligi-etkileyen-faktorler-nelerdir/ 

Hamile kalamıyorsanız neler yapmalısınız: https://www.bebek.com/yeniden-hamile-kalamiyorsaniz-ne-yapmalisiniz/

]]>
https://www.bebek.com/dis-gebelik/feed/ 2